- Sorular ve Cevaplar - 6

Başarı ve mutluluk için ne yapmak gerekir?
Yapılan her iş de başarı ve mutluluk için önce beyinde şirk(ikilik) den kurtulmak gerekir. Başarıya, başarısızlığı - Mutluluğa, mutsuzluğu ortak koşma şirkinden...

Yaşadığımız âlem bir hayal âlemi midir?
İnsanın görüyorum dediği, algıladığı her şey, aslında beyninin içinde oluşan çok boyutlu holografik dünya(sı)dır. Beyne gelen tüm frekans dalgaları burada deşifre edilerek beyin içindeki holografik çok boyutlu görüntü halinde insanın dünyasını oluşturmaktadır. Yani insan dış dünyada değil, beyninin içinde oluşan hayal dünya(sın)da yaşamaktadır. Bu sebepledir ki, bu hakikate işaret etmek isteyen, Ehlullâh "Âlemler tümüyle hayalden başka bir şey değildir." demişlerdir.

Âmin ne demektir?
Âmin demek hiçbir tereddüdüm olmaksızın tasdik ediyorum, eminim, onaylıyorum(iman ediyorum) diyerek bilincin kodlanması olayıdır.

Düşüncelerimizi nasıl gerçeğe dönüştürebiliriz?
Bir şeyi red etmek o şeye karşı kendini kapatmak, kilitlemek, ondan uzak kalmaya neden olmaktır. Düşüncelerin fiile dönüşüp açığa çıkabilmesi için en ufak bir tereddüt olmaksızın kuvvetle inanmak(iman) gerekir. Bir şeye kuvvetle inanmak o şeye karşı kendini açık hale getirmek demektir. Bunun içinde yapılması gereken, alt beyne olması istenen fiili durumun formatının kabul ettirilmiş olması gerekir. 

Kötü olan şeyler neden vardır?
İyiyi, iyi yapan, kötünün varlığıdır. Herkes iyi olsa iyinin ne demek olduğunun farkına varılamaz, iyi açığa, çıkıp bilinemez. İşin aslına bakılırsa kötü diye de bir şey yoktur. Kötüyü, kötü gösterip, öyle algılatan, iyiliğin üzerini örten örtü olup, onu perdelemesidir.

Dini ritüellerde neden belirli sayıda tekrarlar vardır?
Tüm dinlerdeki ritüellerde belirli gün ve saatlerde belirli sayılarda bir sistem dâhilinde yapılan tekrarlar vardır. Çünkü düşünce, dua ve niyetler madde âleminde bir kerede çıkmaz ortaya. Mananın madde âleminde oluşması ancak belirli tekrarlardan sonra olur. Belirli bir sistem dâhilinde yapılan tekrarlarla kuvve, fiile dönüşür. Bunun için yaptığımız ibadetlerde, namaz, dua ve zikirlerde belirli sayıda tekrarlar vardır. Burada yapılan tekrarlar rastgele değildir, hepsinin bilinçli bir hesabı vardır. Bilinçsizce gelişigüzel yapılan her tekrar sonuç getirmez. Sistem içerisinde(belirli gün, saat ve sayıda) yapılmayan tekrarlar bir daire içerisinde hareket ederek hep aynı çıkış noktasına kişiyi getirerek sonuca ulaşmaz. Sistem içerisinde (belirli gün, saat ve sayıda) yapılan tekrarlar ise yine dairesel bir döngü oluşturur fakat bu dönüş spiral bir ilerlemedir. Dönüp aynı yere geldiğinizi zannedersiniz ama aslında farkında olmadan aynı çizginin bir üst halkasına ulaşmışsınızdır.

Rüyayı her kese anlatıp, yorumlatmak doğrumu dur?
Rüyalar yorumlanmadığı sürece muallakta, askıdadır. Anlatılıp, yorumlanınca kayıtlanmış bir forma sokulmuş olur. Yorumlayanın kapasitesi ile orantılı olarak kayıtlanmış, sınırlandırılmış, bir forma sokulmuş olan rüya, kabullenme ile de manadan, maddeye dönüşerek dünya(mız)da ki müspet veya menfi sonuçlarını doğurur. Bu yüzden rüya tabiri yorumu yapan kişinin sezgisi, ilmi, bilgisi oranında sağlıklı olacağından rüyaları herkese anlatmak doğru değildir. Doğru bir değerlendirme için öncelikle yorum yapan kişinin holografik bakış ve değerlendirme ile rüyayı gören kişiyi okuyabilmesi gerekir.

Kutsal mesajlar neden mecazlarla anlatılır?
Kutsal söylemlerde anlatılan aynı şey her İnsanda bulunduğu ilim seviyesine göre farklı algılama oluşturur. Kimisi en alt mertebe olan şeriat(kurallar) ile algılar. Kimisi tarikat(yol), kimisi hakikat noktasından algılarken, bilincini üst mertebelere taşımış bir kimse ise marifet mertebelerinden konuyu algılayarak tam olarak değerlendirir. Onun için anlatılanlar en alt da ki bilince hitap edecek şekilde mecazlarla anlatılır ki, üst bilinç zaten mecazı deşifre ederek esası, hakikati algılar.

Rüya görülmüyor olabilir mi?
Rüya görmediğinizi düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz, çünkü yalnızca rüyalarınızı hatırlamıyorsunuz. Bilimsel verilere göre uyandıktan sonraki 5 dakika içerisinde rüyalarımızın yarısını unutuyoruz. 10 dakika sonra ise yüzde 90′ı hafızanızdan silinmiş oluyor. Onun için rüyada görülen sembollerin verdiği mesajları düşünüp, tefekkür edebilmek için insanın baş ucunda bir kalem, kağıt bulundurması konunun ehli zatlar tarafından tavsiye edilmiştir.

Bilinçaltı her şeyi görüp, kaydeder mi?
Bilinçaltının en mühim özelliği farkına varmadığımız olayları, sesleri, resimleri, vb. her şeyi alıp iyi, kötü ayırımı yapmadan kaydetmesidir. Duyduğumuz, gördüğümüz ama algılayamadığımız her şey bilinçaltına veri olarak depolanmaktadır. Bilinçaltımız bir saniyede 400 milyar bit bilgiyi alıp işlerken, üst bilincimiz bunun sadece iki bin tanesini fark edebilmektedir. Fark edemediğimiz bu veriler üst beyin(akıl) tarafından kontrol edilemediği taktirde bir süre sonra karşımıza olumlu veya olumsuz sahneler oluşturan yaşamımız olarak gelmektedir.

İnsanlar nasıl oluyor da bir an da aynı duyguları paylaşıyorlar?
Birbirlerini hiç tanımayan, daha önce görüşmemiş insanların dahi aynı ortak hisleri paylaşması, aynı şeyleri beğenip, kabullenmesi, moda olan bir şeyin bir anda tüm toplum tarafından kabul görmesi, beyin de bulunan “ayna nöron” adı verilen hücreler vasıtası ile olmaktadır. Bu nöronların kişi veya kişilerin beynindeki frekans dalgaları ile internet bağlantısı gibi farkında olmadan iletişime girmesi ile frekansı yüksek olan dalgalar diğer dalgaları kendi frekanslarına kopyalayarak, kendi duygu ve düşüncelerinin diğer kişilerce de aynı değerler üzerinden kabul görerek algılanmasına neden olmaktadır.

Hz. Muhammed(sav) neden bazı çevrelerce itibarsızlaştırılıp devre dışı bırakılmak isteniyor?
Din bir enerji alanıdır. Ve kullanılan enerji o dinin peygamberi (rasulü, nebisi) ile bağlantılıdır. Müslümanlık da kullanılan enerji “Muhammedi enerjidir.” Hz. Muhammed(sav) ile bağlantıyı kopardığınız zaman elektrik kesilir. Müslümanlık adı altında yapılan uygulamalar bir kulüp fiiliyatından öteye geçip, insanda yüksek meta-fizik açılımları(şefaat) oluşturamaz. Bugün, yapılmak istenen, çeşitli yollarla Hz. Muhammed’in itibarsızlaştırılıp, devre dışı bırakılması ile bu bağlantının koparılıp, İslam dininin pasifize edilmesi olayıdır.

Hz. Muhammed(sav) yaşamış, ölmüş bir kimse midir?
Hz. Muhammed(sav) sadece et, kemik ve bedenden müteşekkil yaşamış ve ölmüş bir kimse olarak algıladığımız sürece kafamızdaki sorularımıza gerçek anlamda cevaplar bulamayız. Hep çelişkiler yaşarız. Oysa ki!. Zamanın tek an olması ve evrenin holografik(zerrede bütünün tamamının kodlu) olması nedeniyle Muhammedi boyut ölüp, yok olmamıştır. O her zaman diliminde ve her varlığın özünde var olarak yaşamaktadır. Önemli olan o boyutu insanın kendinde bulup, açığa çıkartarak, yaşamına geçirmesi neticesinde evrensel sistemi kendi hayrına en doğru şekilde kullanmak sureti ile Hz. Muhammed(sav)in şefaatine mazhar olmasıdır. Çünkü "Allah" kâinat adı altında işleyen evrensel sistemini(sünetüllahı) halk suretinde kendisini en iyi ifade edebildiği bu boyuttan, yani Muhammedi boyuttan insanlığa duyurmaktadır.

Hakikatleri anlayamıyor, kafamızdaki sorulara cevap bulmakta neden zorlanıyoruz?
Olaylara kesret(çokluk) boyutundan bakmaya devam ettikçe kafamızdaki sorulara tatmin edici cevaplar bulmak mümkün değildir. Hakikati fark edebilmek için yaşama teklik boyutundan bakabilmek gerekir. İnsanın hakikatini, teklik boyutunu anlamak için en güzel örnek rüya olayıdır. Rüyan da sen varsın, etrafında aynen uyanıkken olduğu gibi canlı, cansız çeşitli varlıklar var. Kızıyorsun, seviyorsun, üzülüyorsun, nefret ediyorsun ama uyandığında senden başka kimse olmadığını var olanların senden sana olduğunu fark ediyorsun. Dünya yaşamı da bundan farklı bir şey değildir. Ölen(boyut değiştiren bilinç) uyanır ve ona kadar var olanların kendinden, kendine olduğunu anlar. Yani madde ve dolayısıyla zaman ile sınırlı algı illüzyonun farkına varan birim bu durumun mutlak bir gerçek olmadığını, göreceli bir algı(hayal, rüya) olduğunu anladığında uykusundan uyanır ve yaşadıklarının madde ve zaman ile sınırlı bir hayal olduğunun farkına varır. Onun için karşındaki sen rüya görmeye devam ettikçe varlığını korur.

İnsan nedir?
İnsan yeryüzünde Allah’ın halifesidir. Ancak zatın kendisi değildir. Özel bir konuma sahip bir ara geçiş varlığıdır. İnsan varlık âleminin berzahıdır. İnsandan Allah’ın zati sıfatları açığa çıkar. Ancak onların zati sahibi değildir. Kısaca insan sadece aynadır. Yansıtandır. Âdem’dir. Manası yok, hiç olandır.

Kur’an’da şifre var mıdır?
Kâinattaki her zerre de bütünün tamamı(olmuş ve olacak her şey) holografik(dijital yazılım) olarak mevcut bulunmaktadır. Yani sadece mushaf içinde değil kâinattaki her zerrede okuyabilen için tüm bilgi kayıtlıdır. İş yazı da değil, onu okuyan dadır.

Yaşadıklarımız önceden belirlenmiş şeyler midir?
İnsan için, terkipsel yapısını oluşturan kaderi(ana programının formatı) dışında, hiç bir şey önceden belirlenmiş değildir. Bir sonraki an’ımızı oluşturan güç her zaman içinde bulunduğumuz an üzerinde etkilidir.

İnsan farkında olmadan putlarını oluşturur mu?
Yaptığın ibadetler dahi şartlanmalara dönüşüp, senin olmazsa, olmazın durumuna gelip, seni hakikatinden perdeliyorsa, farkında olmadan putlarını oluşturmaktasın. Allah'a ulaşabilmek için Hz. Muhammed'in önce Kâbe’yi putlardan temizlediği gibi, insanda Kâbe’si olan kalbini putlardan temizlemelidir.

Kur’an’da geçen kuşdili nedir?
Kuşdili, metafizik bilgiyi idrak etmeye hazır olanlara, bu hakikatleri sahip oldukları donanım üzerinden deşifre ederek özdeki manaya güncel olarak ulaşmayı sağlayan anlatım dilidir. 

Mehdi nedir?
Mehdi, belirli bir zamanda zahirde gelecek, kurtarıcı bir kişi, bir şahıs değildir. O insanın özünde olup da, açığa çıkarılmayı bekleyen, ben dediğinde, batınında arayıp, bulacağı “Resul-Mürşit” boyutudur. İnsan, özünde var olan bu boyutu(mehdi) açığa çıkardığında “Hadi” esması gereği bu potansiyel güç, sahip olduğu yüksek ilim ile ona hidayet eder. Şefaat eder ve onu Allah yoluna yönlendirerek, kurtarır. Hadi, esmasının anlamı, hidayet, ilim hediye eden ve bu suretle, gaflet uykusundan uyandırarak, hakikati fark ettiren (mürşit) demektir. Hadi isminin başına "mim" gelirse “Mehdi”(Muhammedi) olur. Bu mim Muhammed’in “mim” idir. Mehdi, ilim ile uyandıran demektir ve Hz. Muhammed(as) boyutudur. Çünkü Hz. Muhammed(as) yapısında, ağırlıklı olarak Allah'ın yüksek ilim sıfatını bulunduran Resul’dür. Bu suretle, Hz. Muhammed(as) den nasiplenen insan, Rahman ve Rahim tecellisi ile Hz. Muhammed(as) in manasını hal edip, Hz. Mehdinin ashabı(Muhammedi) olur ve o mananın içinde korunur. Bunu fark edip, özündeki bu boyuta yönelene, Hz. Muhammed(as) “Hadi” isminin yüksek enerjisi ile ilim hidayet eder ve onu karanlıktan, aydınlığa çıkartarak, gaflet uykusundan uyandırmak suretiyle şefaat ederek, kurtarır.

Kıyamet alametlerini kendimizde nasıl bulmalıyız?
İnsanın bilincindeki Deccal(benlik) tanrılığını ilan ederek, ben tek in varlığıyım, ben bu bedende(dünyamda) istediğim her şeyi yaparım! diyerek, yeme, içme, seks, her şeye sahip olma gibi bedensel arzu ve isteklerini tatmin ederek dünya(sın)da yaşamaya başlar. Bu da kişiyi nefsinin bataklığına sürükler. Bunun neticesinde kişi de ruhaniyetten uzak insan görünümde hayvani bir yaşam “dabbet-ül arz”(dört ayaklı mahluk) insansı bilinci ve yaşamı oluşur. Deccal ile ilk mücadeleyi kişideki Mehdi(sahip olduğu hakikat ilmi) yapar. Fakat benliğin ben tanrıyım dilediğimi yaparım bilincini öldürmeye mehdinin gücü yetmez. Bu sırada kişi, arzularına dönük yaşam ile nefsinin bataklığında boğulacak haldeyken, özünden “İsa”sı(Tek’in kudret vasfını ağırlıklı olarak taşıyan boyutsal yapı) Muhammedi boyutun ilmine de sahip olarak, kişinin bilincinde açığa çıkar. Yani kişinin özündeki İsa, Hz. Muhammed(sav)e tabi olarak dirilir. Ortaya çıkan bu yoğun enerji karşısında içsel bir temizlik, arınma oluşur ve deccal bilinci bu yoğun enerji karşısında eriyerek yok olur.

Musevi bilincinin özellikleri nedir?
İnsanlığın gelişme sürecine bağlı olarak, İslam öğretisi belirli bir müfredat içerisinde peygamberler vasıtasıyla kademe kademe, sırasıyla açığa çıkarılmak suretiyle gelmiştir. Önce dış dünya düzenine dönük olarak şeriata(kurallar, hükümlere) ait bilgilerin anlatıldığı "Tevrat yani Musevilik" gelmiştir. Musevilikte "iç aleme" geçilemediği için, her şey dış dünyevi alemde aranmakta bu yüzden de "hakikate" ulaşılamamaktadır. Öze vakıf olmadan, sadece kurallara "şerii hükümlere" göre "sistemi" (dini) okuyup, değerlendiren bu kesim mecazların iç manasını anlayamadığından, mecazlarla ifade edilmiş olanları işin aslı sandıkları için çelişki içerisindedirler(İsa'nın babasız, Adem’in topraktan yaratıldığını, cennette huriler olduğunu söylerler ama iç aleme geçemedikleri için mantıklı bir açıklama yapamazlar.) bu kimseler aynı zaman da "cehennem, şeytan, cin, kıyamet, deccal, azap, vb." ifadelerin hakikatine, iç manasına vakıf olamadıkları için de devamlı "vehim ve korku" içerisindedirler.

Hristiyanlık(İsevi) bilincin özellikleri nedir?
Hristiyanlar ruh âlemindedirler. Sistemi(dini) sadece ruhani bakış açısı ile okuyup, değerlendirirler. Ruh görünmediği için "teşbih"(temsil, misal) ile, her şeyi insanda görmektedirler(İsa'nın Allah'ın oğlu olması, tüm ibadethanelerini temsili resimlerle donatmaları, vb. gibi) Kurallardan(şeriat) uzaklaştıkları için "surette" kalarak gördüklerine tapar hale gelmişler. Tanrıyı da insan da gördüklerinden "Deccallaşma" (ben tanrıyım, istediğimi yaparım) yanılgısına düşmüşlerdir.

Muhammedi olmak nedir?
İki öğretiyi iç âlemi ve dış âlemi(Musevi ve İsevi) hakkını vererek "tevhid" edip birleştirip yaşamına geçirebilen, marifet makamı olan "Muhammedi meşrep" yani Kur’an mensubu olur. Kur’an koyduğu "şer’i kurallarla" dünya düzenini ve dünyada insanlar arasındaki birliği ve düzeni sağlarken, diğer taraftan da, insanları iç âlemde tekliğe, hakikate yöneltir. Bu makama ulaşanlar işin hakikatine vakıf olduklarından her şeyi yerli yerine oturtmuşlar, vehim ve korkularından kurtulmuşlar, huzurdadırlar.

Stres nedir?
Stres, yaşam içerisinde zorlu yaşam şartları nedeniyle insanın problemleri çözme konusunda kendisini yetersiz hissetmesi neticesi yoğunlaşan enerji ile gergin ruh halinde olması durumudur. Dünyevi olayları organize edebilme çabası içerisinde yoğunlaşan alfa frekansındaki üst beyin (benlik) yaşam içerisinde Allah’tan, teslimiyet farkındalığından uzaklaştığı zamanlarda daha hızlı frekans yapısına sahip olan dalga boyutuna(beta)geçer. Bunun sonucunda ise kişi strese girer, vehim oluşur, korkar, panik yapar ve zihnini yönelttiği ve kontrol etmek istediği, bedensel organlarının çalışma düzenini de bozup, sekteye uğratarak, kendi bedeninde ruhsal ve bedensel çeşitli hastalıkların oluşumuna neden olur.

Allah’a teslimiyet nedir? 
Allah’a teslimiyet hiçbir şey yapmadan işi Allah’a bırakmak değildir. Yapabileceğinin en iyisini yapıp, tedbirini aldıktan sonra Allah’a sığınmak, sonuç ne olursa olsun, olanın Allah’ın takdiriyle meydana geldiğini müşahede edip, sonuca razı olmaktır. Bu durum zor yaşam olayları karşısında insana sığınılacak bir liman oluşturup, yaşanan çaresizlik ve korku duygularına karşı insanın dayanma gücünü artırır, zihni sakinleştirip, büyük resmin net fark edilmesini sağlar. Bu da kişinin en doğru kararları alıp, olabilecek en iyi neticeye ulaşmasını sağlar.

Bilinçaltı nedir?
Beyni, insanı yöneten bir bilgisayar gibi düşündüğümüzde bilinçaltı, bilgisayarın sabit diski, yani tüm bilgilerin kaydolduğu sınırsız veri deposu ve bu veriler doğrultusunda şekillenen yazılım programının oluştuğu yerdir. Bilinçaltında veriler, değerlendirme durumuna göre alternatif sonuçları açığa çıkarabilecek bir yazılım oluşturan program olarak kaydedilir. Alt bilinç, beynin farkındalıksız, zamansız, sorgulamayan, kontrolsüz kısmıdır. Robot gibi hareket eder. Analiz ve değerlendirme yapamaz, tek zamanlı (şimdi) çalışır ve o anki duruma göre, kabul veya reddeder. Sorgulama ve muhakeme esaslı “akıl” üzerinden değilde, nefs ve benlik esaslı “zeka” üzerinden işler. İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana gelen ve nesillere genetik bir şekilde intikal etmiş olan yaşanmışlıkları, olumsuzlukları, travmaları, benzer durumları gerektiğinde açığa çıkmak üzere veri arşivinde bulundurur. Alt beynimizdeki evrensel canlı yaklaşık 4 milyon yaşındadır. Nefsi emmare olarak da isimlendirilen bilinçaltı, üst bilinç (akıl) tarafından kontrol edilmediğinde, insanın yaşamı, alt bilinç veri tabanı doğrultusunda nefsani olarak sorumsuzca yönlenir.

Üst bilinç nedir?
Bilinçaltı verilerin depolandığı sabit diski ise bu verilerin kullanılabilmesi için işletim sistemine ihtiyaç vardır. Bilinçaltındaki bilgilerin nasıl kullanılacağı bu sistemine bağlıdır. İnsan beyninde bu görevi yapan beyindeki üst bilinç(korteks) dir. Burası insanın kendisini kişi olarak algılayıp ben dediği ve bu ben dediği yapıyı yönettiği ana komuta merkezidir. Üst bilinç(işletim sistemi) ne kadar donanımlı olursa bilinçaltındaki verileri o kadar iyi yönetir ve kişi o derecede olumlu çıktıları dünyası olarak algılayarak yaşamını sürdürür.  

Hipnoz nasıl gerçekleşir?
Güçlü bir beynin, algıladığı enerji frekans halindeki bir bilgiyi(veriyi) beyinler arası iletişim sağlayarak, etkisi altına aldığı diğer beyinlere nakletmesi ve onlarında bunu kabullenmeleri neticesinde oluşan madde algısı ile “hipnoz” olayı gerçekleşmiş olur. 

Âmâ hali ne demektir?
Tek kavramının hakim olduğu Allah indi zıtlık(ikilik) olmadığı için yaratılmanın(bilinirliğin) olmadığı karanlık “âmâ” halidir. Bu karanlık (âmâ) durumu, tek olan Allah dışında bir ikinci oluşumun var olmadığı, dolayısı ile bilinirliğin olmadığı, bilinmezlik halidir. 

Vehim, vesvese, korku, mutsuzluk neden oluşur?
İnsan veri tabanında(bilincinde) oluşturduğu ikilem(şirk) ile vara, yoku ortak etmiştir. İkiliğin hissedildiği an da zıtlık oluşur. Var, yoka - Başarı, başarısızlığa - Mutluluk, mutsuzluğa ortak olur. Bu şekilde bilincin algıyı ikilik(şirk) formatı üzerinden okuyup, değerlendirmesi neticesi kişinin dünya(sın)da zıt kavramlar açığa çıkar. Bu aynı zamanda kişinin dünyasındaki negatifin yani şeytanın(vehim, vesvese, kin, nefret, korku, vb.) bilinir(yaratılmış) olmasıdır.

Oruç tutmak nedir?
Oruç aşırıya kaçan kendi irademizle temizleyemediğimiz dürtüleri kontrol altına almamızı sağlayan oto kontrol ve nefis terbiyesi oluşturan olağanüstü bir farkındalık ve arınma yöntemidir. Sadece bedensel değil, ruhsal problemlerin tedavisinde de oruç önemli bir rol oynamaktadır. Oruç tutan kimsede düşük frekanslı dünyevi bilinç halleri, bir müddet sonra yerini yüksek frekanslı ilahi yasalara bırakır. Beden ve zihindeki tedaviyi de bu yüksek frekanslı ilahi yasalarla eş zamanlı ve uyumlu çalışma içerisine giren beyin otomatikman gerçekleştirir.

Mir'ac nedir?
Mir'ac, insanın hakikatine yani özüne yükselme yolunda kendi nefsinden başlayarak içsel varlık mertebelerine şuursal olarak yaptığı bilinç yolculuğudur. Bu yolculukta nefs ile yapılan mücadele sonucunda beden elde ettiği kazançla, ruhun asli dünyasıyla kucaklaşıp Hakk ile vuslata erer. Cenâbı Hakk’ın cemalini seyretme lütfuna(rüyete) bunun sonucunda varılır.

Mir’âcı herkes yaşayabilir mi? 
Din(sistem)de, mevcut olan hiçbir şey, geçmişte yaşanmış bir olayı anma ritüeli değildir. Evrensel yapı holografik esasa dayalı olarak var olduğu için bütünde var olan her mertebe, her boyut ve katman, her zerrede mevcuttur. Bu yapı dolayısı ile "Mir'âc" olayını her kes kapasitesi oranında yaşayabilir. Mir'ac, iç âlemle, dış âlemin vahdeti(birleşmesi)dir. İç âlemde, dış âlemde insanın kendisinde olduğundan miraç yolculuğu insanın kendinden, kendinedir.  

Mir'aç da görüşülen peygamberler neyi ifade eder?
Mir'aç da Hz. Muhammed(sav)in görüştüğü peygamberler, Onun geçtiği mertebeleri ifade eder. Her mertebe tekamül yolculuğunda bir basamaktır. 

Tasavvufta Aşk nedir?
Kalp ile ulaşılıp hakikatin görüldüğü, aklın ileri derecedeki haline tasavvufta “aşk” denilmektedir. Bundan dolayı da, İslam’da kalp, daima sevgilinin konaklayacağı yer "beytullah" olarak görülmüştür.

İslam belli bir topluma mı gelmiştir?
Her toplumun işlemcisi(dili, dini, mezhebi, ırkı, vb.) farklı olabilir. Fakat iletişimin sağlanması için gerekli olan şey yazılım(işletim sistemi) dır. İnsanlar farklı işlemcilere sahip olsalar bile yazılım sistemi sayesinde birbirleri ile veri alış verişinde bulunabilir, veri indirebilir, iletişim kurabilirler. İslam da hiçbir ırk, din, mezhep gözetmeksizin tüm insanlığa gelmiş olan evrensel sistemi anlatan dev bir yazılımdır. Her peygamber ile birlikte bu yazılım gelişip, Hz. Muhammed(sav)le de tamamlanarak en son şeklini almıştır. “Bugün Dininizi(sistemi, yazılımı) Tamamladım”(Maide suresi/3 )

Kader nedir?
Kader, dediğimiz şey, kişinin dünyaya gelirken astrolojik ve genetik unsurlar ile beyninin formatlanması(fiziksel, metafiziksel yetenek ve kabiliyetlerinin) ölçülendirilmesi olayıdır. Oluşan bu format doğrultusunda kişinin her alanda yaşadıkları bu ölçü(kader) mekanizmasını zaman ve mekân içerisinde kullanarak, açığa çıkarttıklarının getirisinin sonucu olarak oluşmaktadır. Herkesin dünyası sahip olduğu program(kader) dolayısı ile bir birinden farklıdır. Bu yönde yaratılanlar arasında bir eşitlik yoktur. Eşitlik olamaz da, eğer eşitlik olsaydı, mevcudat var olamazdı, her şey aynı, donuk, sabit bir şey olur. Çokluk, çeşitlilik olamaz manalar (esma) açığa çıkamazdı. Bundan dolayı varlıkta eşitlik olamaz, olmayacak bir şeydir.

İnsan yokluğu kendisi mi oluşturur?
Dünyada Allah’ın rızkı herkese yaratılış programı içerisinde ihtiyacı oranında, her yerden bol, bol gelmektedir. İnsanlar düşündükleri, yapıp ettikleri, vehimleri ile veri tabanlarını daraltıp, sınırlayarak kendilerine açlık ve korku elbisesini giydirmektedirler. Çünkü yokluktan kaynaklanan sorunlar sınırsız olanı beyin veri tabanında sınırlamanın neticesi olan yokluk korkusundan kaynaklanmaktadır. Kişi bu korkusunu devamlı yayarak korktuğu şeyi kendisine çekmeye başlar. Ve sistem de her yoğun, güçlü düşünceyi olumlu-olumsuz ayırımı yapmaksızın bir istek olarak değerlendirip kendine çeker.

Allaha teslim olma hali nedir?
Özgür irademizle yaptığımızı zannettiğimiz seçimlerin, belirsizliğinin ardında belirleyici bir düzen vardır. Tohumda ağacın her hali, her anı saklıdır. Göremediğimiz kadar küçük bir hücrenin içindeki “gen” de kişinin hakkındaki tüm bilgi yazılıdır. Saçındaki, gözündeki, kulağındaki her hücrenin ne için var olduğu, sonuçta ne olacağı, neyi meydana getireceği, tüm programı daha o var olmadan bellidir. Yani her şey var oluş şekli ve programı ile Allah’a teslim olarak yaratılmıştır. Bunu görüp, idrak eden Allah’a teslim olma şuuruna erer. 

Amigdala nedir?
Amigdala beyinde, şeytani vasıfların ağırlıkta olduğu bölgedir. Ve bağırsak nöronlarından beslenmektedir. İnsan kendisini var olarak kabullendiği benliğine karşı bir saldırı, bir tehlike hissettiğinde, kendini küçültücü, aşağılayıcı her hangi bir şey algıladığında veri tabanın da oluşturduğu şartlanmalarına ters bir durumla karşılaştığında, düşünmeden hemen karşı çıkıp, reaksiyon ortaya koyar. Bir olay ile karşılaştığında amigdala geçmişte yaşanan benzer olayı aceleci bir şekilde kopyalayıp, yapıştırarak hayvansı bir içgüdü ile düşünmeden, ön yargılı, duygusal bir çıkış yaparak, otomatik tepki verir ve insanın hata yapmasına neden olur. Burası kişinin kendine hâkim olamadığı, Âdem’in, şeytanın tuzağına düştüğü, yaptıktan sonra ben, bunu nasıl yaptım! Diye pişmanlık duyduğu, olayların kaynağı olan yerdir.

Epifiz nedir?
İnsan dışındaki memeli ve omurgalılarda beyinde ışık alıcısı olarak iş gören epifiz biyolojik saatin ana merkezi konumundadır. Üçüncü göz olarak da adlandırılan, 7. çakranın salgı bezi olan epifiz atalarımızın mistik sırlılarındandır. Epifiz gece faaliyete geçerek hormon salgılamaktadır. Salgılanan hormonlar, insanın biyolojik sistemini güneş ışığının olmadığı, gece süresince manevi âlemlerle, irtibata açık hale dönüştürür. Işığın olduğu gündüz saatlerinde ise yeterli hormon üretimi olmadığından kişi dünyasına, maddi dünyaya, benliğine daha bağımlı hale gelmektedir. Kişide gece epifizden salgılanan hormonlar ne kadar fazla ise, kişi kendisini o oranda beden ötesi, sınırsız bir varlık olarak hissetmeye başlamakta ve sınırlı dünyasını oluşturan üst beyin yerine, alt beynin sınırsız dünya(sın)da ve bu dünyanın sonsuz zenginliği içerisinde kendisini bulmaktadır.

Bilinçaltı farkında olmadan yönlendirilebilir mi?
Bilinçaltı bu gün dünyayı yönetmenin en önemli aracıdır. Bu konuda gelişmiş devletler toplumları bu teknikleri kullanarak istedikleri şekilde yönlendiriyor ve yönetiyor. İstenilen fikirler farkında olmadan müzikler, filmler, diziler, sosyal medya,  vb. iletişim araçlarının içine monte edilen subliminal "düşünce tohumları" vasıtası ile insanların bilinçaltına yerleştirilmektedir. Bu suretle kendi özüne yabancılaşmış, bilinçaltlarını ele geçirenlerin istekleri ve çıkarları doğrultusunda düşünen, karar veren ve hareket eden “robot toplumlar” oluşturulmaktadır. 

İnsanlar neden peygamberlere iman etmezler?
Bir şeyi red etmek o şeye karşı kendini kapatmak, kilitlemek, ondan uzak kalmaya neden olmaktadır. "İman etmek= amin demek" ise o şeye karşı kendini açık hale getirmek demektir. Bundan dolayı da peygamberlere iman etmeyen kişi otomatik olarak onlarla olabilecek rezonansı kesmekte, dolayısı ile kendindeki o kanalı kapatarak, özündeki mevcut o boyutu açığa çıkaramamakta, hakikatleri anlayıp, değerlendirmekten mahrum kalmaktadır.

Hz. Muhammedi(sav) bağlantı(iman) neden önemlidir?
Din(sistem) bir enerji alanıdır. Ve kullanılan enerji o dinin peygamberi(rasulü, nebisi) ile bağlantılıdır. Müslümanlık da kullanılan enerji Muhammedi enerjidir. Hz. Muhammed(sav) ile enerjiyi kopardığınız zaman elektrik kesilir. Müslümanlık adı altında yapılan uygulamalar bir kulüp fiiliyatından öteye geçip, insanda dikey yükselişi gerçekleştirip, yüksek meta-fizik açılımları oluşturamaz. İnsan o boyutu, o kanalı kendisinde açığa çıkaramadığı için de, onun ortaya koyduğu gerçekleri en alt düzeyde bile anlayamaz.

Rasule iman ne demektir?
Rasule iman etmek, onu et, kemikten oluşmuş bedensel özelliklere sahip bir varlık olarak değerlendirmenin ötesinde insanın kendi özünde o boyutsallığı bularak bir bilinç titreşimi olarak onda yok olması demektir. Çünkü Allah, kâinat adı altında işleyen sistemin tamamını, çokluk boyutunda(dünyada) kendini en iyi bilebildiği, bulabildiği Rasul boyutundan Muhammed adı altında bize duyurmaktadır. Rasul dünyada Allah ilminin surete bürünmüş halidir. Allah'a aynadır ve Allah ancak o görüntü vasıtası ile kâinat da görülebilir. O görüntüye iman etmek Allah'a iman etmek demektir. “Rasule itaat, Allaha itaattir” (Nisa suresi/80) Kur'an’ın bahsettiği rasuller, nebiler, veliler yaşamış oldukları çağlarda halk suretinde görülen Hakk'ın kendi özünde yaşamış olduğu hallerin, mecazi anlatımıdır. Hakk'ın bu suretlerde kendi, kendini seyridir.

İnsanın Ku’ran ile ikiz kardeş olması ne demektir?
Her insanın kendi kitabı(veri tabanı) olarak nitelendirilen bir iç âlemi vardır. Herkes kendi kitabının (veri tabanının) kapasitesi oranında verilen mesajları kendinde bulup, değerlendirdiği boyut dan Kur'an’la ikiz kardeşliğini yaşar. Çünkü Kur'an’da mevcut olan her şey insan da mevcuttur. İnsan Kur’an’ı tam olarak anlayabilirse kendini de tanımış ve anlamış olur. Kendini tam olarak anlamış olan ise Kur’an’ı gerçek anlamıyla okumuş ve öğrenmiş olur. 

Âdem’in cennetten kovulması, dünyaya indirilmesi ne demektir?
Âdem ve Havva’nın cennetten dünyaya indirilmesi, mekansal bir indirilme olmayıp teslimiyet = islam bilinci içerisinde yaşadıkları ilahi güçlerle tahakkuk etme halinden, bedenli, kayıtlı, kısıtlamaların hâkim olduğu dünya fizik yasaları ile sınırlı bir yaşama geçmeleri olayıdır. Âdem, kendisini bir beden varlık olarak algılamadığı zaman süreci içerisinde özgürce, sınırsızca, her istediğini, düşündüğünü an da çabasızca(cennet yaşamı) fiiliyata geçirebiliyordu.  Âdem ve Havva’nın Cennet’ten indirilmeleri ile kaybettikleri şey işte bu arzuladıkları, istedikleri her şeyi anında çabasız elde etme, anında yaşamlarında hazır bulma konforudur. Çünkü dünya âleminde her şey, hikmet(neden-sebep-sonuç) ilişkisi içerisinde mücadele ile elde edilebilmektedir. Yeme, içme, barınma, korunma ve tüm ihtiyaçların karşılanması için çalışmak ve bunları korumak için mücadele etmek savaşmak gerekmektedir.

İnsanın bilinçaltı ile dünya arasında bağlantı var mıdır?
Bir dileğin, isteğin gerçekleşmesi, kişinin bilinçaltı ile fiziki boyutun değerleri arasındaki kaçınılmaz ilişkinin sonucudur. İnsan kendi özüne yönelerek benliğinden uzaklaşıp dua ettiğinde o andaki tüm yönelimi ve istemi tamamen kendi özünde kendi iç dünyasında gerçekleştiği halde, ettiği duanın sonuçlarının dışarıda diye kabullendiği fizik dünyada ortaya çıkması kişinin iç dünyası ile dışındaki bağın ve birliğin açık bir göstergesidir.

Gavs kelimesinin anlamı nedir?
Allah ilmi bir derya, deniz gibi içerisinde derinlikleri barındıran sonsuz bir âlemdir. Arif kimseler için kullanılan“Gavs”(gavvas) kelimesinin Arapça karşılığı olan dalgıç tabiri de işte bu derin denize dalarak o denizin içindeki hazineleri bulup çıkarabilecek güce, ciğere sahip kimseleri ifade eder. 

Din ve Bilim birbirlerinden ayrı şeyler midir?
Din ve bilim konusu geçmiş de olduğu gibi, günümüzde de bir birleri ile hiç alakası olmayan iki ayrı şeymiş gibi algılanarak, değerlendirilmektedir. Oysa din Allah sistemini(sünnetullahı) anlatmaktadır. Bilim ise bu sistemin(sünetullahın) zaman içerisinde tespitidir.

Yorumlar