-Sorular ve Cevaplar- 7
Hz. İsa Allah’ın oğlu olduğunu söylemiş midir?
Hz. İsa(as)ın dili Arapça ile aynı kökten gelen Aramicedir. Bu yüzden ifade edilen mana aynıdır. Fakat mevcut İncillerin tamamı Aramice değil, Latin kökenli Yunanca veya başka dillerdendir. Bu yüzden Hz. İsa yanlış anlaşılmaktadır. İncil'i okuyan biri Hz. İsa’nın birçok yerde Allah’a “Abba Rabbi” diye hitabını görüp, Hz. İsa nın onun oğlu olduğunu düşünmektedir. Oysa işin aslı öyle değildir. Zira Aramice de kullanılan "Abba Rabbi" sanıldığı gibi “Yüce Baba” anlamında değil "Yüce Rabb'im" anlamındadır.
Allah insanı niçin yarattı?
Allah kendi manalarının bilinir olması için insanı yarattı. O ismin, manaların bu âlemde ortaya çıkması da yaşanan hadiseler vasıtası ile olmaktadır. Her şey zıttı(iyi- kötü, sevgi- nefret, vb.) ile bilinebilir olması dolayısı ile de bu manalar oluşan hadiseler kanalı ile insan vasıtası ile bilinir olmaktadır.
Kur’an ayetleri zaman içinde değiştirilmiş olabilir mi?
Bugün Kur’an’ı sahip olduğu ilim ile özellikle “B” anahtarı ile okuyan Kur’an’ın ifade ettiklerini, gerçek iç manayı anlayabilmektedir. Eğer değiştirilmiş olsaydı bu mümkün olamazdı. Bu yüzden Kur’an’ın aslının değiştirilmesi kesinlikle söz konusu değildir. Fakat Emeviler de olduğu gibi Kur’an da ifade edilen manaların anlamları, özü saptırılarak, yorumlanması ve bunların kendi çıkarları doğrultusunda, kendi ideolojileri için kullanılması söz konusu olmuştur.
Uyanma ne demektir?
Tevhid(teklik/hak) Zat, ayrılıklar(varlıklar/halk) ise sıfattır. Sıfatın bir zattan kaynak alıp, beslendiğinin idrak edilmesine tevhid-i sıfat, insanın bu birlik(teklik) bilincine varmasına da “uyanma” denir.
Müslüman olmayanlar neden daha iyi durumdadırlar?
Müslümanlık İslam dininin tamamlanmış en son versiyonudur. Kimliğinde Müslüman yazmakla Müslüman olunmaz. Bunun için onu hak edebilecek, kullanabilecek veri birikimine sahip olmak gerekir. Müslüman olmak maalesef günümüzde özünden uzaklaşmış bir sosyal kimlik olmaktan öte bir şey değildir. Tüm insanlar Allah’ın kuludur. İlim tüm insanlığa gelmektedir. Kim hakkını verirse o alır kullanır.
Alın yazısı(kader) önceden belirlenmiş ise bizim kendi irademiz yok mudur?
Bu konu tam olarak anlaşılamadığı için devamlı yanlış anlamalara neden olmaktadır. İnsanlar kendi iradelerinin dışında oluşan Allah’ın yarattığı kader, alın yazısı ile kendi aklı ile tercih yapıp yaşamına yön verdiği alın yazısını(cüz-i irade) birbirine karıştırmaktadırlar. Doğum sürecinde beynin aldığı astrolojik etkilerle beynin formatlanması(ayan-ı sabite) değiştirilemez kaderimizdir. Bu kaderi(ana programı) değiştirmek mümkün değildir. Fakat bu mevcut format, program ile sonsuz sayıdaki alternatif seçenekler içinden seçimde bulunmak suretiyle kaza/hükümleri değiştirerek bir sonraki an da yaşayacaklarımızı oluşturmak bizim elimizdedir.
Huzurda kalıp, mutlu olmak için ne yapmak gerekir?
Huzurda kalıp, mutlu olmak için, dış görünüşünde insan gibi halkla yaşa ama içinden Allah gibi(tek varlık bilinci ile görüp, algılayarak) tefekkür ile düşünmeye çalış.. Varlığı her şekle bürünebilen yapıya sahip tek bir vücut olarak gör. Gördüğünde önce Allah’ı sonra büründüğü şeyi gör ve bunun farkında ol ki! Sürekli Allah’la irtibatta olasın, huzurda kalıp, mutlu olasın..
Günümüzde maneviyat neden tehlike olarak görülmektedir?
Gerçek özgürlüğün ne olduğunu ve bunun sınırlarını bilerek yaşayan, hayatın anlamını dışta değil, içte arayan, manen güçlü, farkındalık sahibi insan kapitalist sistemdeki modern köleliğin sömürü çarkını durduracak potansiyel bir tehlikedir. Ne şekilde olursa, olsun itibarsızlaştırılıp, yok edilmelidir. Onun için maneviyatın olduğu her şeye, her düşünceye acımasızca saldırılmakta. Manevi duyguları, farkındalığı uyandırıcı her hareket öcü gibi gösterilip “Aman! Maneviyatı düşünme!” maneviyat, eziklik, çağ dışılık geri kalmışlık denmektedir.
Ateşin Hz. İbrahim’i yakmayıp, gül bahçesine dönüşmesi ne demektir?
Senden(Allah) gelen her şeye razıyım. Senden (Allah) gelen her şey benim için güzeldir. Bilincine ulaşana sıkıntı, bela azap vermez. Onu yakmaz. Kişi, başına gelen her şeyi, Allah’ın kendisine bir selâmı olarak algılar. Mutlu olur. Bu durumdan zevk almaya başlar. Ateşi(sıkıntı ve belayı) gül bahçesi gibi görmeye başlar. İşte bu, Hz. İbrahim’de tecelli eden teslimiyette “rıza” makamının kul ’da açığa çıkmasıdır.
Huzurda olan insanın hali nasıldır?
Huzurda olan insan sahip olduğu değerlerin farkında olarak(şükür) ile ne geçmişin keşkelerine, nede, geleceğin kaygı ve beklentilerine takılmadan an da yaşamını sürdürür. Gülün kokusu, yediğinin tadı, duyduğu her şeyin anlamı derin ve sıradanlıktan uzaktır. Bu yüzden içinde bulunduğu değerlerin farkındalığı ile evrendeki her birime sevgi ve aşkla bakar. Gören, duyan, koklayan, evrenle bir olup, her an huzurda ve tam olmanın hazzını duyar.
Bilinçaltımızı nasıl dönüştürüp, yenileyebiliriz?
İnsanın kendisini tanıyıp, inançlarından oluşan programı kontrol altına alıp, yeni bir yazılım oluşturması o kadar kolay bir şey değildir. Çünkü bilinçaltı(nefsi emmare) değişimden nefret eder ve şiddetle direnerek karşı koyar. Bu direnci kırabilmenin yolu sabırla, inançla, tefekkür ile bilinçli olarak yapılan nefsi zorlayan, zihinsel ve fiilsel tekrarlar, nefse hoş gelmeyen(affetmek, malından vermek, hoşlanmadığını sevmek, vb.) çalışmalardır. İnsan nefs mücadelesine sabırla devam ettiğinde bilinçaltı bir süre sonra yeni olanı kabullenerek kayda alır ve bu doğrultuda çıktılar vermeye başlar. Sonuçta, ataların dediği gibi “kırk gün ne dersen o olur” misali yenilenme başlar.
Şefaat nedir?
“Şefaat” hakikati idrak etmiş, perdesi kalkmış bir kişinin, hakikatten perdeli olana, işin hakikatini idrak etmesini sağlamak amacı ile, dünya yaşamı ve ölüm ötesinde yaşayacağı gerçekleri bildirerek, kendisine azap veren yanlış bilgiden arındırıp, gerçeği idrak ettirme, İlim ile kişinin bilincindeki basiret perdesini kaldırma olayıdır. Bu suretle ilim ve enerji alanında olmak ve bu alanı değerlendirerek şifa bulmaktır. Kişi bu enerji(şefaat) alanı içerisine girdiğinde her taraftan irşad(hakikat bilgisi) akmaya başlar. Allah her taraftan yüzünü göstermeye başlar. Bazen yolda insanın ayağına takılan bir taş bile, ona yol gösterici olur.
Vehimden nasıl kurtulabiliriz?
Bu durumdan kurtulmanın yolu meleki kuvvelerle(az yiyip, az konuşup, az uyuyup, tefekkür edip, ibadet türü çalışmalarla) zihinsel olarak durmaktır. Bu suretle beyindeki hızlı dalga boyundaki frekans, daha yavaş dalga boyuna geçer ve insan gelen yayınları sakin bir şekilde beynin kuvvelerinden(akıl) geçirip, ağır okuyarak(ihtiyatla sorgulayarak) nötrleyip, vehme kapılmaktan kurtulur.
İnsanın yaşadıkları üzerinde bir etkisi yok mudur?
Eğer insanın yaşadıkları üzerinde hiç bir etkisi olmasaydı, insan bir robot olurdu. Oysaki! İnsan halifetullah(Allah’ın bütün manalarını açığa çıkarabilme ve fiillerinden sorumlu olma özelliğine sahip yüce bir varlık) tır.
Ahiret ve dünya farklı mıdır?
Ahireti de, dünyayı da aynı anda yaşıyoruz. Fakat beş duyu ile oluşan zaman ve mekân sınırlaması ile ayrı ayrı zamanda yaşanan, yaşanacak şeylermiş gibi algılıyoruz. Beş duyu sınırlaması bir şekilde devre dışı kaldığında, bütünün algılayamadığımız kısmının farkındalığına ulaşıyoruz.
Perdelenmek nedir?
Perde, bir şeyin görülmesine engel olmak için örten şeydir. Tasavvufta bu perdeler esas olarak ikiye ayrılır. Zulmet(nar) perdeleri ve Nur perdeleri. Fiiller âlemine ait her şey görüldüğü sürece nardan perdeleri, esma âlemine ait her mana da, nurdan perdeleri meydana getirir. “Allâh’ım bana eşyanın hakikatini göster(perdelerimi kaldır).”Şeklindeki Hz.Muhammed(sav)ın ettiği dua, hakikatte bize bu gerçeği vurgulamaktadır.
“Beni gören, O'nu gördü" ve "Dur! Rabbin namazdadır" sözlerini nasıl anlamak gerekir?
Bu durum cem-ül cem makamında olanın halidir. Burada olanın dışı Muhammediyet, içi Ahad'diyettir. Burada olan cem de kendinden tecelli eden ruh ile hazretül cem'de yansıyan kainatı kendinde toplar. Tüm görünenleri, yani kainatı kendinde toplayan zat'a ayna olur. O zamanda Resullulah gibi her baktığı yerde kendini görür. Çünkü kendinden başkası yoktur. Dolayısı ile burada ikilik(şirk) söz konusu değildir. Hz Muhammed(sav)in söylediği "Beni gören, O'nu gördü" ve "Dur! Rabbin namazdadır" ifadelerinin sırrı burada anlaşılır.
Allah’tan razı olmak nedir?
Allah’tan razı olmak, insanın, varlığı, kâinatı ve yaratılışı tefekkür ederken, yaşamındaki her şeyin Allah'ın tecelli sıfatının karşılığı olarak oluştuğunu fark etmesi, bundan dolayı da gerçek muhatabının Allah olduğunu anlamasının kendisine getirdiği mükellefiyetin, sorumluluğu içerisinde davranmasıdır. Allah’ın sonsuz ve sınırsız varlığını düşünsel boyutta idrak ederek, evrendeki hiçliğin idraki ile haddini bilmektir. Allah'tan razı olmanın manası "lâ ilahe illallah", bilinci “Vahdaniyet”(çoklukta Hakk’ı görmek ve birlemek), yolu Huzur, mekânı Cennettir.
Aynı zaman diliminde doğanlar aynı kaderimi paylaşırlar?
İnsanlar aynı zaman diliminde doğmuş olsalar da farklı genetik mirasında etkisiyle, birbirlerinden farklı karakter yapıları gösterirler. Bu şekilde farklı genetik bilgi, farklı istidat ve kabiliyet üçlüsünün açığa çıkarttığı birbiri ile aynı olmayan karakter kompozisyonları ortaya çıkar.
İnsanın hayal âleminde mi bulunmaktadır?
İnsanın İyi veya kötü diye nitelendirdiği her şey aslında belirli enerjilere tekabül eden frekans dalgalarıdır. Algılamanın önündeki, beş duyu kaldırılabilse, insan kendisini enerji yüklü frekans dalgalarından oluşmuş bir yerde(hayal âleminde) bulur. Bu dalgalar beş duyu ile algılandığı an da veri tabanı üzerinden değerlendirip, maddeleşerek insanın yaşamını, dünyasını oluşturur.
Yıldızlardan gelen kozmik ışınlar beyni nasıl etkiler?
Yıldızlardan gelen veri(esma) yüklü kozmik ışınların beyni etkilemelerini anlayabilmek için öncelikle kozmik ışınların hücreleri meydana getiren "dna ve r na" molekülleri üzerindeki etkisine bakmak gerekir. Çünkü canlılarda genetik dizilimi etkileyip, değiştirebilen tek enerji kaynağı “kozmik ışın” lardır. Kozmik ışınların hücre molekülleri üzerindeki etkileri atom altı, kuantum boyutunda oluşmaktadır. Çok güçlü enerjiye sahip kozmik ışın dalgaları saniyenin binde biri kadar bir sürede bir “dna” molekülüne çarpar ve parçalarsa “dna dizilimini” oluşturan bilgi kaybolur. Ve kopan parça başka bir yere eklenerek yeni bir “gen” yapısı oluşturur. Ve bu gen yepyeni bir özellik kazanarak ortaya çıkar.
Cehennemden kurtulmanın yolu nedir?
Cehennem insanların azap duydukları ortam ve çevre şartlarıdır. İnsan bilincinde, kendisini bir bedensel yapı kabullendiği ve bu yapıyı sahiplendiği sürece ruhen ve bedenen cehennemini her şekilde yaşayacaktır. Bu durumu inkar etmek, Allah’ı inkar etmek demektir. Çünkü Kur’an bunu açıkça birçok ayet ile ifade etmektedir. Cennete gidende cehenneme uğradıktan, arınmasını tamamladıktan sonra cennete gidecektir. Önemli olan geçiş sürecini kısalta bilmektir. Bunun içinde, yapılması gereken bir an önce Hiç olduğunun farkına varabilmektir. Çünkü Hiç olanın yanacak bir bedeni de yoktur.
Yaşantımızdan negatifleri, olumsuzlukları nasıl çıkarabiliriz?
Dünya yaşamı sırasında bize sıkıntı, ıstırap veren yaratılış programından kaynaklanan korku, vehim, endişe, kin, nefret, cimrilik, vb. duygu ve düşüncelerden oluşan anti, soyut negatif(-) enerjiler mevcuttur. Bu soyut enerjilerin, somut(+) pozitif karşılıkları olan sevgi, cömertlik, cesaret, hoşgörü, vb. fiilleri yaşantımıza sokarak, onlarla yaşayarak, yüzleşmek suretiyle(+1-1=0) negatif oluşumları veri tabanımızdan çıkartmış oluruz.
İnsanın Rabbi ile âlemlerin Rabbi farklı şeyler midir?
Her varlığın esma birleşiminden oluşan sınırlı yapısını meydana getiren terkibi o varlığın kendi Rabbi dir(açığa çıkan esma manaları ile terbiye, ıslah ederek, hakikati buldurucu programıdır) Allah ise tüm esmaların eksiksiz, sınırsız tamamına sahip bir yapı olması mahiyeti ile tüm âlemlerin Rabbidir.
Peygamberler, veliler geçmiş zamanlarda yaşamış ve ölmüş kimseler midir?
Rasuller, nebiler, veliler geçmiş zamanlarda gelip, yaşamış ve ölmüş olanlar değil, insanın kendi iç âleminde eksik algılamasının farkındalığa ulaşması arttıkça ortaya çıkan şuur boyutlarıdır. "İyi bilin ki Allah'ın elçisi içinizdedir"(Hucurat suresi/7)
Panteist görüşün hakikatten farkı nedir?
Panteist görüşe göre her şey vardır ve bunların tümüne tanrı denilir. Hakikatte ise ayrı ayrı sayısız şeyler mevcut değildir. Görülenler bir algılama neticesi oluşan illüzyon/yanılgıdır. Gerçekte tek bir varlık vardır. Görülenler bu tek olan varlığın oluşturduğu manaların algılanan tarafından yeryüzünde değişik terkiplerle bilinir olma halidir.
An da olmak nedir?
An içinde yaşamak, farkında olmak, şuurlu ve uyanık olmak demektir. An’da ne geçmişin takıntıları ne de geleceğin beklentileri vardır. An tekliktir. An da biz ve dikkatimizi gerektiren konudan başka hiç bir varlık yoktur. An içinde teklik (birlik) dolayısı ile bir yalnızlık vardır. İşte bu durum da pek çok insanı rahatsız eder. Bu yüzden de an da değil zam an da var olmayı tercih ederler. Oysa "zaman" kavramı bizim "vehim" yollu var kabullendiğimiz geçmişin hatıraları, geleceğin ümit ve beklentilerini içerisinde barındıran çokluk algılamalardan oluşan bir süreçtir. Bu süreçteki geçmiş ve geleceğin içerisinde bizi koruyan, sahip çıkan, seven, kendimizin dışında sahiplenerek algıladığımız birçok varlık vardır. Bu varlıkların oluşturduğu illüzyon kişinin farkındalığını engelleyerek, ondaki benlik duygusunu kemikleştirip, bilincini hakikatten perdeleyerek onu uyutmaya devam eder.
Bilinci Muhammedi boyutta bulmak nedir?
An ’da ki aynı hakikat noktası, bir alt boyut ‘da, farklı zamanlar da yaşayan, farklı zihin/bedenler aracılığı ile kendini okuyor, algılıyor olarak bulur. Yani aynı Rasul şuuru, farklı bilinçlerde açığa çıkıp önce, sonra kavramlarından beri olarak aynı an da yaşanmaktadır. Bu yüzden "Muhammedi boyut" her zaman diliminde ve her varlığın özünde var olarak yaşamaktadır. Muhammedi red etmek, kendin deki bu boyutu kapatmak, dolayısı ile bu boyutu kullanamayarak getirilerinden(şefaat) faydalanamam aktır.
Zamanın insanda gezmesi ne demektir?
Zamanda gezen yoktur, zaman insanda gezmektedir. An ışık hızında olanın zamanıdır. An, sonsuz hızda olanın sıfır ölçüsüdür. Sınırsız, sonsuzluğu ile heplikte, sıfır, denge hali ile hiçlik de olanın adıdır. Burası sonsuz, sınırsız, mekansız, zamansız, nedenselliğin olmadığı hiçlik halinin yaşandığı yerdir.
İnsanın dünya yaşamında yapması gereken nedir?
Kişide benliği oluşturan yapı, sahip olduğu program doğrultusunda, yaşam boyu insanda bu yapının hoşuna giden veya gitmeyen, onun yapısına, nefsine zor veya kolay gelen düşünce ve davranışlardan oluşan algılamalar oluşturur. Burada(dünya yaşamında) önemli olan, insanın terkipsel yapısına(nefsine) zor gelen, hoşuna gitmeyen algılamalarla(Hakk'ın fiillerini yerli yerince görüp, gayret göstermek suretiyle) yüzleşerek bunların oluşturduğu algıyı nötrleyip, ortadan kaldırarak, tüm korku ve sıkıntı algılamalarından beynini arındırmış olarak, oluşan yeni veri tabanının, sonsuza kadar var olacak bilince naklini gerçekleştirmektir.
Esmaların Hakka ve halka dönük manaları olması ne demektir?
Tüm varlık ve insanda, görülen davranış, karakter, huy ve istidat, Allah’ın ilâhî isimlerinin(esma) değişik terkiplerle ortaya çıkışından başka bir şey değildir. Yani, varlıkta, açığa çıkıp, yaşananlar özde var olan “Hu” nun(özündeki teklik boyutu) çeşitli manalarının Halka dönük halinden başka bir şey değildir. Görüp, algılayarak sureti oluşan mana(fakir, kötü, iyi, aciz, vb.) ile suçladığın hor hakir gördüğün, aşağıladığın, suçladığın isimlerin ardındaki hakiki fail o esmaların gerçek sahibi olan Hak’tır. Önemli olan ismin, kendi özünde var olan Hakka dönük tarafını fark ederek, varlığa, halka dönük sıkıntı oluşturan manasından kurtulmak gerekir. Mesela, Samed(hiçbir şeye ihtiyacı olmayan) ismi Hakka dönüktür. Rezzak(ihtiyacı olan) ise halka, kula dönüktür. Samed(ihtiyaçsız) olduğunu fark edip bu manayı hal edinebilen için Rezzak’ın bir anlamı kalmaz. İhtiyaçsız olan, kula, kul olmaz. Rızık kaygısı, sıkıntısı yaşamaz.
Rab’lık insan haricindeki varlıklarda var mıdır?
Yalnız insanda Rablık(tekâmül edip, Allah’ı bilme) ve Kulluk vardır. İnsan aynı zamanda Rab makamında olan ruhuyla kul makamında olan nefsini bir arada taşır(ruh cemali, nefis celalidir) Yani celali ve cemaliyle insanda Allah’ın kemali tecelli eder. İnsan için o kemale varmak söz konusudur.
Tasavvuf ve şeriat farklı şeyler midir?
Tasavvuf yaşanması gereken içsel yolculuktur. Tasavvuf şeriatın iç yüzünü araştırır ve insanı şeriata değil, şeriatı insana hizmet eder hale geçirir.
İman etmek neden çok önemlidir?
Holografik sistem(zerrede, bütünün kodlu oluşu) gereği tüm evrende var olan her şey frekans bilgi(data) olarak insanın özünde mevcut bulunmaktadır. İnsan bir kelimeyi, bir nesneyi düşündüğü anda bu düşünceye, manaya yüklediği güç oranında o manaya ait bilinçaltında frekans halindeki kayıtlı bilgi otomatik olarak devreye girip, hücreleri kendi frekanslarına programlayarak, oluşturdukları algı ile kişinin Dünya(sın)da madde algısını yani yaşamını oluşturur. Bu yüzden insanın kendi öz’ü ile bağlantıya geçmesinde bilinçaltına verilen telkinler ve en önemlisi inanmak, emin olmak (iman) çok önemlidir. Bunun için mistik öğretilerde zikir, ritüel, ibadet önemli bir yer tutmaktadır. Bunlar bir veriyi, bir bilgiyi bilinçaltına sağlıklı bir şekilde yerleştirme, tanımlama sürecini oluşturmaktadırlar. Bunlar bilinçaltına atılan tohumlardır. Düşünce, inanç tohumları farkında olmadığımız bilinçaltı tarlasında uygun ortamı bulduğunda yeşerir, meyvesini verir ve üst bilinçte, Dünya(mız)da gerçeğimiz olarak açığa çıkar.
İzafi Gayb nedir?
Algılayan varlığın kapasitesi ile sınırlı olan, göreceli, yer, zaman, imkân ve yetenek gibi nedenlerle bazı insanların(medyum, âlim, vb.) bilgisi içinde olabilen olay ve olgulardır.
Mutlak Gayb nedir?
Bilinmesi insan tarafından imkânsız olan, Allah’ın zatı, meleklerin mahiyeti, kıyamet, ahiret, cennet, cehennem gibi insanın kendi imkân ve yetenekleriyle hiçbir şekilde bilgisine ulaşamayacağı bilgilerdir.
İnsandaki ben ve dünya algılaması nasıl oluşmaktadır?
Işık hızı üzerinde bulunan bilincin her an veri tabanı üzerinden gerçekleşen algılamaları frekans dalgaları şeklindeki enerji parçacıklarını ışık hızı altına çökerterek, kuant laştırması sonucu kişide sanal bir ben duygusunu, zaman akıyor hissini, bilincin “ben” ile olan farkında lığını ve o ben in dünyasını ortaya çıkarmaktadır.
Ölümsüzlüğü yakalamak mümkün müdür?
Ölümsüzlüğü yakalamak ancak mekân ve zaman bağından kurtulmak ile mümkündür. Işık hızı zamanın akma hızı olduğundan ışık hızına(300 bin km/sn.) yaklaşıldığında zaman duvarına yaklaşılmış, tam ışık hızında da zaman aşılmış olur. Bu durumda uzay- mekân(evren)de yok olur. Bu durum mekân ve zaman bağından kurtulmak yani ölümsüzlüğü yakalamak demektir.
İslamiyet sadece Hz. Muhammed(sav) gelmiştir?
İslam sadece Hz. Muhammed(sav)in getirdiği bir din değildir. Teslim olma, selamete erme anlamına gelen "İslam" tüm peygamberlerin tebliğ ettiği, evrensel sistemi ve insanın bu sistem ile uyumlu hale gelebilmesinin yollarını anlatan öğretinin adıdır.
Bir kimsenin inancının(din) değişmesi nedir?
Bir kimsenin, "Hz. Âdem’den, Hz. Muhammed’e" kadar sırasıyla bir bilinç boyutundan, diğerine hakkını vererek, idrak ile bilincinde terfi ederek, bir üst bilinç boyutunu yaşamına geçirmesi başka bir dine geçmek değil, sistemdeki tekâmül/gelişim yolculuğuna devam ederek, sistemle uyumlu hale gelmek suretiyle "dinini=sistemi" tamamlaması olayıdır. Çünkü Musevi, İsevi, Muhammedi boyutlar, insanı doğduğu anda düştüğü çokluk, sıfatlar(dünya) âleminden, teklik bilinci olan, zat(hiçlik) alemine ulaştıran "evrensel sistem ve düzenin = islam öğretisinin" makamsal mertebeleridir
Geleceğe ve geçmişe ait bazı bilgiler bilinebilir mi?
Bütüne ait tüm bilgi “holografik evren plakası”(Levh-i mahfuz) üzerinde frekans dalgaları olarak kayıtlıdır. Ve holografik plaka da zaman ve mekân boyutu yoktur. Milyarlarca bilgi, küçücük bir yerde, her zerrede depo edilmiştir. Yoğun zihin konsantrasyonu neticesi zikir, namaz, tefekkür ve çeşitli yöntemler ile bilinçli olarak veya bilinçsiz olarak uyku, ölüm, koma gibi durumlarda zihne beş duyu vasıtasıyla gelen verilerin kesilmesi sonucu insan mekansızlık ve zamansızlığın hâkim olduğu bu holografik evrende kendisini bulur. Her şeyin kayıtlı olduğu sistemi farkında olarak veya olmayarak kapasitesi oranında okur. Olumsuz bir olay gerçekleşmeden önce hissedilen iç sıkılmaları, medyum, kâhin diye isimlendirilen kimselerin bazı olayları önceden algılamaları, altıncı his dediğimiz olaylar işte bu tür algılamalardır.
İkiz olarak dünyaya gelenler neden ayrı karakter yapısına sahip olurlar?
Kozmik ışınların, beyni programlaması çok kısa zaman diliminde olduğu için, birkaç saniye farkla bile doğan ikizlerin aldıkları etkiler bile birbirinden farklı olur. Mesela, hızlı hareket etmekte olan ay, ikinci bebeğin doğduğu birkaç dakika veya saniye içerisinde burç değiştirmiş olabilir. Bu da beyinde farklı bir oluşum meydana getirir.
Mecaz ile anlatılanları hakikat olarak algılayanlar bunları yaşayacaklar mıdır?
Mecazi, sembol anlatımlar ile ifade edilen hakikatleri, düşünmeden, sorgulamadan işin aslı olarak kabullenip, alt bilinçlerine bu şekilde kodlayanlar, üst bilinçlerinin bu algıyı dışa projekte etmesi neticesinde “kendi dünyalarında” bu olayları kabullenip, algıladıkları bu şekli ile yaşayacaklardır.
Dünya yaşamında tekâmül etmek neden önemlidir?
Dünya yaşamında oluşan veri tabanı ölüm ötesi boyutta bu veri tabanın üzerinden oluşan aynı senaryoları değişik algılarla defalarca bize yaşatır. Onun için ölüm haline kadar oluşan tekâmül yani iyi bir veri tabanı oluşturabilmek çok önemlidir.
Ledün ilmi ile Rabbani ilim arasındaki fark nedir?
Ledün ilmi, direkt kalbe gelen, aydınlatan hata olmayan Allah’ın hakikat ilmidir. Rabbani ilim, kişinin rabbi(terkibi) oranında sahip olduğu sınırlı ilimdir.
Esma zikirlerini rastgele çekmek zararlı mıdır?
Bu konu kitaptan okuyarak uygulanabilecek bir şey değildir. Kişiye özel açılım sağlayan esma zikirleri, kişinin yapısına özel olması gerekir. Bunun içinde bu işin ehli gerçek ariflerin, kişiyi çok iyi tanıması ve değerlendirebilmesi, kişinin fıtratı doğrultusunda, gereken esmayı, bir doktor gibi gerektiği kadar vermesi gerekir. Çünkü sonuçta bu bir enerji yüklemesi olayıdır. Kime neyi, ne kadar verileceğini iyi bilmek gerekir. Aksi taktirde muayene olmadan iyi gelir deyip rast gele ilaç alıp, çok daha kötü durumlara düşen kimselerin durumuna düşülür.
Pazarlanan bilinçaltı temizleme ve arınma teknikleri ne derece güvenilirdir?
Bahsedilen teknikler ve terimler hakikat olarak var olanın zaman içerisinde günün gelişen teknoloji ve bilimi ile bilinir olup kısmen uygulanması durumudur. Bunların tamamı ve en sağlıklı uygulanabilir halleri aslında İslam tasavvufu içerisinde bulunmakta, algılaya bilene Mevlana’da, Arabi’de olduğu gibi kendini açık, bilinir kılmaktadır. Bunları günümüzde birer arınma tekniği haline dönüştürüp, pazarlayanlar ise bunun genellikle ticaretini yapıp, insanları sömürmektedirler. Bu konuda bilinçli olmak gerekir. Allah ilminin para ile karşılığı olmaz.
İnsana verilmiş olan emanet nedir?
Emanet olarak ifade edilen esma terkibinin oluşturduğu şuurdur. Bu şuurun sahip olduğu seçme, bilme, karar verme iradesi ile sahip olunan sorumluluk sahibi varlık bilincidir. Bu da insana verilmiş bir ayrıcalıktır. Bu emaneti gereği gibi kullanabilen “Ahsen-i takvîm” en güzel, yüce insan mertebesine ulaşır. Aksi durumda ise hayvandan bile aşağı, varlıkların en aşağısı demek olan “esfel-i sâfilîn” durumundaki bir yaratık durumuna düşer.
Varlık tek ise nasıl farklı maddeler algılanmaktadır?
Özde tek olandan gelen yayın, farklı frekans algılamasına(esma terkibine) sahip yapılar tarafından veri kapasiteleri doğrultusunda yorumlanarak madde olarak algılanmaktadır.
Mecazi anlatımlarla ifade edilenleri günümüzde açıkça anlatmak doğru mudur?
İçinde bulunduğumuz çağın sahip olduğu bilgi birikimi bu gerçekleri anlayabilecek kapasitede bir insan profilini oluşturmaktadır. Bu yüzden bazı hakikatlerin açıkça ifade edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde sahip olunan güncel bilgiyle donanımlı insana hitap etmeyen masalsı, hurafelere dayalı, araçların amaç zannedildiği bir din anlayışı ortaya çıkmaktadır ki, buda içinde bulunduğumuz vahim durumun artarak devam etmesine vesile olacaktır. Bu bilgileri almaya hazır olmayanlar ise zaten bu yazıları kaale almak gereği duymadan yaşamlarını sürdürmektedirler.
Fazla gıda tüketmek ruhumuz için zararlı mıdır?
Aldığımız gıdalarla beynimize yüklediğimiz enerji genellikle negatiftir. Buna karşılık güneş ışınlarından ve solunum yoluyla havadan aldığımız yaşam enerjisi ise pozitiftir. Gereğinden fazla yemek yediğimizde beynimiz dışarıdaki hava ve güneşten gelen pozitif yüksek frekanslı enerjiye kendisini kapatıp, yediklerimizle gündelik bilinç hallerinde kalmamıza neden olan düşük frekanslı negatif enerjiyi beyinde kullanır.
Alt beyin ile üst beyin farkı nedir?
Farkında olduğumuz sorgulayıp, analiz ederek neticeye giden, dünyamızı oluşturan üst beynimiz 60-70 yaşında iken, farkında olmadığımız alt beynimizdeki evrensel canlı 4 milyon yaşındadır. İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana gelen ve nesillere genetik bir şekilde intikal etmiş olan yaşanmışlıkları, olumsuzlukları, travmaları, benzer durumları gerektiğinde açığa çıkmak üzere veri arşivinde bulundurur. Atalardan genetik yollarla nesillere nakil olan alt beyin bilgileri, ebeveynleri kanalı ile yenidünyaya gelenin alt bilincine transfer olur. O da, kendi üst beyin bilgileri ile birleştirip, zenginleştirerek bir sonraki kuşağın alt beynine nakleder.
Şer Allah’tan mıdır?
Şer de Allah’tandır. Ama nefsi ile şeri talep eden kuldur. Allah’ta talep edene ettiğini verir.
Kur’an da ki ifadelerde çelişki var mıdır?
Kur'an da ve hadislerde bu konu duruma göre bazen teklik, bazen de çokluk boyutundan açıklanmıştır. Örneğin, Hz. Muhammed(sav)"Kalem yazmış, mürekkep kurumuş, önceden yazılanları yaşıyorsunuz" derken, bir başka hadisinde "Deveni önce sağlam kazığa bağla, sonra Allaha tevekkül et" ifadesini kullanmıştır. "Kalem yazmış, mürekkep kurumuştur" (Doğum anında fiziksel ve meta-fiziksel özellikler kesinleşmiştir, değiştirilemez) - "Önceden yazılanları yaşıyorsunuz" (Bu kesinleşen özelliklerle bir önceki an da atom altı boyut da duygu, düşünce, niyet ile oluşturduklarımızı şu an da madde olarak algılayarak, yaşıyoruz.) "Deveni önce sağlam kazığa bağla, sonra Allaha tevekkül et" (Elindeki, kesinleşmiş fiziksel ve meta-fiziksel imkânlarla yapabileceğinin en iyisini yap, yapabileceğini yapmış olmanın huzuru ile gerisinin en iyi olacağı inancı, tevekkülü ile Allaha bırak) şeklinde anlaşılmalıdır. Yoksa çokluk (zaman ve mekân ile kayıtlı) boyutta yaşamı algılarken, teklik (zaman ve mekânın olmadığı, an) boyutu üzerinden değerlendirme yapmak insanı çelişkiye düşürerek yanıltır.
Yorumlar
Yorum Gönder