-Sorular ve Cevaplar- 5

İnsan haklı olduğunu zannettiği şeylerden niye sıkıntı yaşar?
Evren de açığa çıkan her oluşum birçok parçadan meydana gelmiş puzzle gibidir. İnsan görebildiği, kadar parçalara bakar ve ne olabileceğini değerlendirerek olaylara tepkisini koyar. Kozası içerisinden gördüğü kadarı ile oluşturmuş olduğu tepkisinde kendince haklıdır. Fakat sınırlı algılaması ile verdiği kararların karşılığını bir müddet sonra yaşamında açığa çıkan fiiller olarak bulur ve bunlar neden başıma geldi diye sıkıntı yaşar, şikâyet eder. Oysa sistem, kendinden, kendine işlemiştir.

Yaşadıklarımız göreceli midir?
Her şey nereden baktığımıza göre değişir. Hangi bakışla(hangi niyetle) bakarsak, baktığımız şey buna göre şekillenir, manalanır ve içinde yaşadığımız gerçekliği oluşturur.

Dini anlamada reform/yenilenme olmalı mıdır?
Dinin özünde değil fakat zamanın gelişen bilgisi doğrultusunda derindeki manaları algılayabilmek için ifade edilen özellikle mecaz kavramların günün şartları, bilgisi doğrultusunda yenilenmesi gerekir. Yenilenen kavramlar doğrultusunda ise beyinler, bu kavramlarla uyumlu hale gelip kalben ve zihnen tatmin olmuş toplumları oluşturur. Aksi takdirde günümüzde olduğu gibi beyni tatmin olmamış insanlardan oluşan ateist, deist, vb. toplumlar oluşur. 

Bazı kesimler dini anlayışın zamana göre yenilenmesine neden karşıdırlar? 
Kendilerini zamanın gelişen bilgi seviyesinde yenileyemeyenler geçmişte mecazlar ile anlatılmak zorunda olan kavramları işin aslı zannederek yaşarlar. İşin aslını anlayamadıkları içinde dini anlayış da yenilenmesin, isterler. Çünkü aksi takdirde kendi cehaletleri, açığa çıkacaktır.

Sıkıntı rahmet midir?
Tıpkı acı ilacın için de şifanın saklı olması gibi Rahman’ın rahmeti sıkıntıda gizlidir. İnsanın dünya yaşamında başına gelen sıkıntılar aslında onu gaflet uykusundan uyandırmaya, veri tabanını virüslerden temizlemeye dönük hallerdir. Yani Allah'ın kuluna rahmetidir.

Namaz da neden örtünmek gerekir?
Namaz ikilikte kılınır. Yani siz namaz ibadetini yerine getirirken ben ve Allah bilinci ile namaz kılıyorsanız, bu bir hukuk, düzen(şeriat) gerektirir. Kimse etrafınızda olmasa bile Allah sizi görüyordur. Onun için örtünüp, tesettüre girilerek, yöneldiğine saygı gösterilerek bilinçsel konsantrasyon sağlanmış olur. Bu şeriat ehlinin namazıdır.

Hakikat ehlinin namazı nasıldır?
Ne zamanki bilinçsel olarak benlik tamamen yok olup, Allah’ta yok olma mertebesine ulaşılır. Yani "Hiç" olunur. Bu durumda kılanın içinde olmadığı namaz yaşanır. Böyle benliğe ve zamana tabi olmayan hakikat ehli bir kere secde eder, bir kere "Allah" der. Görünürde sayısal olarak adet birdir ama o bir olanın getirisi, zamanla kayıtlı olmadığı için diğerine göre bin dir, sonsuzdur. Bu durum Hakkel yakine erenin, mardiye makamında olup "mutu kablel ente mut"(ölmeden evvel ölen) hakikat ehlinin namazıdır.

Hiç olmak nedir?
İnsan hakikatinin farkına varıp gerçek var olanı bulduğunda, her şeyde sadece onu görür, onu duyar, onu seyreder. Duyduğu haşyetle sahiplenecek hiçbir şeyinin olmadığını idrak eder ve “ben” diyerek sahiplendiği tüm yükünü(yapabileceğinin en iyisini yaptıktan sonra) dünya(sın)da ortaya çıkacak sonucun kendisi için, en iyi, en hayırlı olacağına kesin inanır, iman eder ve işini gerçek sahibine bırakıp "teslim = islam" olursa Hiç liğini yaşar. Hiç olanın sahiplendiği bir şey olmadığı için kaygı duyacak, korkacak, tasa edecek bir durumu da olmaz. Dolayısı ile her an huzurdadır.

Şefaat nasıl ulaşır?
İnsan yöneldiği (frekansını ayarladığı) zaman, yöneldiği mananın bilinci ile bir radyo alıcısı gibi bağlantı kurar ve o yayın kanalından kendisine farkında olmadan bir şekilde bilgi/veri akmaya başlar. Bu yüzden de hiç farkında olmadığı bir anda bazı şeyler aklına geliverir veya karşısına çıkar. Kapasitesi oranında da kişi bu gelen bilgiyi değerlendirir. Maneviyat ehlinin de kendilerine yönelenlere bilgi aktarımı(şefaati) bu yolladır. Bundan dolayı Hz. Muhammed(sav) “Bana salavat getirenlerin (yönelenlerin) Duası=daveti bana ulaşır.” demiştir.

Düşünce ve niyetler yaşamımızda ne derece etkilidir?
Her işin başı, niyetlerimizdir. Bu gün yaşadığımız negatif veya pozitif oluşumlar geçmişteki düşüncelerimizin, hayallerimizin, niyetlerimizin ürünüdür. Çünkü, dünya(mız)da oluşacak fiilin sonucunun tüm ihtimalleri niyetlerimiz, düşüncelerimiz doğrultusunda açığa çıkmak üzere alternatif oluşumlar(paralel evrenler) olarak bilinçaltımızda hazır beklemektedir. İnsan içerisinde bulunduğu an itibari ile seçenekler içerisinden farkında olarak veya olmadan yaptığı tercih(niyet, düşünce) ile bir sonraki yaşayacaklarını yani geleceğini farkında olmadan kendisi otomatikman oluşturmaktadır.

Yaşadıklarımız, gördüklerimiz bizden bir yansımamadır?
Uyanıkken veya uyurken yaşananlar, beynin gelen frekansları o ana kadarki oluşmuş veri tabanı üzerinden değerlendirip dışa yansıtıp bize seyrettirdiği yanılsama(illüzyon)dan başka bir şey değildir. Yani dışarıda olarak gördüklerimiz dijital kişiliğin içten-dışa yansıttığı zihinsel projeksiyonlarıdır.

Allah’ın ahlakı ile nasıl ahlaklanılır?
İlahi yasalardan oluşan din, akıllı varlık olan insan için vardır. Bu ilahi yasaları aklını kullanarak doğru uygulayabilen insan benliğini oluşturan terkipsel esma sınırlarını aşar ve özünde var olan esmaları kendinde toplayabildiği oranda içinde yaşadığı sistem ve düzenin farkındalığını hissederek yaşar. Yani Allah’ın ahlakı ile ahlaklanır.

Ümmi ne demek?
Hz. Muhammed(sav) için kullanılmış olan ümmi sözcüğünün anlamı bilgisiz, okuma, yazma bilmez, cahil şeklinde ifade edilerek Hz. Muhammed(sav) insanlara yanlış tanıtılmaktadır. Oysa doğduğu andaki şartlanmalarının oluşmadığı veri tabanın kirlenmediği hal insan için en saf, en temiz en uygun veri tabanıdır. Bu hal ümmi(anasından doğduğu gibi, saf, temiz, katışıksız, bozulmamış) olarak ifade edilir. Ancak böyle bozulmamış, mükemmel bir veri tabanına sahip olan kimse vahiy veya ilham kaynağı ile özünden aldığı bilgileri en iyi şekilde hiç bir etki altında kalmadan en saf, en temiz hali ile değerlendirerek insanlığa sunabilir. Aksi takdirde insanın kendini bilmeye başladıktan sonra edindiği şartlanmalar, çevrenin etkileri bu saf, temiz veri tabanının bozulma nedenidir. Böyle bir veri tabanından da temiz bilgiler oluşmaz.

Özde var olan zenginliğe ulaşmamızı kendimiz mi önlemekteyiz?
Evrensel sistem iman/emin olma durumuna göre işlemekte ve kişinin yaşamı, dünyası bu imanı/eminliği oranında şekil almakta ve oluşmaktadır. Her insanın özünde Allah’ın sınırsız zenginliği kullanıma hazır olarak beklemektedir. Fakat insan iman edip emin olamadığında beynini, kontrol altına alan vehim virüsü(olmayan bir şeyin, olacakmış duygusu)nun oluşturduğu kaygı ve korkular, insanda açlık, korku, gelecek kaygısı algılaması oluşturarak, sınırsız zenginliğin açığa çıkmasını engelleyip ona cehennem hayatı yaşatmaktadır.

Hac’ın insan üzerinde olumlu olduğu gibi olumsuz etkileri de var mıdır?
Hac'ın etkisi kişide o ana kadar sahip olduğu negatif veya pozitif enerjinin o oranda artmasına sebebiyet verdiğinden, Hac'a gidip gelenlerde veya enerjisi yüksek mekanlarda bulunanlarda, bir süre sonra olumlu yönde gelişmeler görüldüğü gibi, bazı kimselerin davranışlarında ve yaşantısında olumsuzlukların arttığı da gözlemlenmektedir. Bundan dolayı Hac'a giden kimselerin bilinçlerini temizleyip, arındırmaları çok önemli bir ayrıntı oluşturmaktadır.

İnsan kötülüğü veya zulmü gördüğünde ne yapmalıdır?
Öncelikle bize göre kötü olan durumu düzeltmek, zulmü önlemek için insanın yapabileceğinin en azamisini yaparak bu yönde çaba göstermesi gerekir. Bunu yapamıyorsak, elimizden bir şey gelmiyorsa, Allah böyle istemiş, böyle yapmıştır diyerek, Allah’a tam bir teslimiyetle “Hamd” etmek yani her şeyin Allah’tan geldiğini, onun yaptığında bir hayır olduğunu, onun en doğruyu bildiğine iman edip, tam bir teslimiyetle "seyirde" kalmak gerekir. Çünkü!. Biz kısıtlı bakış açımız ile bütünü görüp değerlendiremeyiz. Gördüklerimiz kendi kozamızdan bakarak yaptığımız değerlendirmelerdir.

İnsan nasıl Kâfir(örten) olur?
Tecelli kelimesi ortaya çıkmak, bilinir olmaktır. Allah kullarındaki esmaları(manaları) vasıtası ile yeryüzünde tecelli eder, yani bilinir. Mesela bir kulunda Rezzak esması ağırlıklı ise, o kimseye gerektiği kadar maddi zenginlik vermiştir. Kul bu zenginliği ihtiyacı olanlara dağıtmak sureti ile onlara rızk vererek, Allah’ın Rezzak ismini dolaylı olarak yeryüzünde açığa çıkartıp, Allah'ı bu esması vasıtası ile yeryüzünde bilinir kılarak kulluğunu yerine getirir. Sahip olduğu esmayı kendi benliğine mal edip, sahiplenerek vermekten kaçınan ise Allah'ın bu manasını örten(kâfir) olur. Sonucuna katlanır.

Ölmeden önce ölmek ne demektir?
Hz. İsa “İki kere doğmayan melekût âlemine giremez” diyor. Birinci doğum anne karnından biyolojik doğumdur. İkinci doğum ise alınan ilim ile Allah’ı hakkı ile idrak ettiğimiz anda ki bilincin uyanarak, dirilişe kavuşup ayağa kalkıp, kıyam ettiği mürşitten doğum halidir. “Ölmeden önce ölme” diye de tabir edilen bu ikinci doğum ile insan dünyasındaki benlik uykusundan uyanıp, bilinçsel dirilişi ile her şeyin hakikatini idrak etmeye başlar. O zaman anlar ki! Oluşan her şey Allah tarafından olması gerektiği gibi en doğru en mükemmel şekilde, kusursuz oluşturulmaktadır. Bu bilince ulaşan artık evrendeki mükemmel işleyen sisteme şahadet etmiş, şahit olmuştur. Ve bundan sonraki yaşamını mükemmel işleyen sisteme teslimiyet içerisinde bir kul olmanın bilinci ile razı olarak huzurda, huzurla sürdürür.

Peygamberler de yaptıklarından sorumlu mudurlar?
Varlık, sınırlı esma terkibi yapısı itibari ile kuldur. Bu yapısının ona verdiği yetenek, kabiliyet ve istidatlar oranında sorumluluğu olan bir yapıdır. Hz. Muhammed(sav) "Vallahi ben Allah'a günde yetmiş defadan çok istiğfar, tövbe ediyorum." buyurmuştur. Herkes Allah dostu da olsa terkipsel esma yapısının oluşturduğu etki altındadır. Gündelik alt bilinç hallerinin getirisini yaşamında çıktı olarak alır. Getirilerini de bir kul olarak yanarak (sıkıntı, bunalım, vb.) yaşar. Önemli olan içinde bulunduğu, alt bilinç hallerinden en kısa sürede durumun farkına vararak, yüksek bilinç hallerine yükselebilmektir. Farkındalığa ulaşıp, uyananın, yanması biter. Bu farkındalığa ulaşıp, hakikate uyanma süresi de kulun Allah'a yakınlığı oranında hızlı gelişir. Onun için Hz. Muhammed(sav) ben Allah'ın kulu ve Resuluyüm demiştir. Yani Resulu olarak o boyusallıkta her türlü günahtan münezzeh iken, terkipsel yapısı itibari ile kul dur. Sorumludur.

İbadet olarak yapılan ritüeller tanrıya tapınma mıdır?
İbadetler ötedeki bir tanrıya tapınma, yaranma, borç ödeme amacıyla yapılan bir takım külfetlerden oluşan ritüeller değildir. Dinde ibadet adı altında önemle yapılması tavsiye edilen çalışmalar, insanın dünya yaşamında sahip olduğu biyolojik bedeni vasıtası ile bilincinde olumlu yapıda yeni bir veri tabanı oluşturarak, sonsuza kadar bilincinin bulunduğu her boyutta kullanacağı pozitif oluşumlu veri tabanının nasıl olabileceğinin Hz. Muhammed(sav) tarafından uygulamalı olarak öğretildiği çalışmalardır. Bunun farkında olup da, bu çalışmaları yapmamak, bir daha telafisi mümkün olmadığı için herhalde bir insanın kendisine yapabileceği en büyük kötülüktür.

Küçük yaşta ölen çocuklar direkt cennete mi giderler?
İnsanın, doğduğu an da ki şartlanmalarının oluşmadığı hal en uygun veri tabanıdır. Hz. Muhammed bir hadisinde "Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar." diyerek bu gerçeği dile getirmiştir. Bunun için küçük yaşta ölen çocukların saf veri tabanı bozulmadığı için direkt cennete gidecekleri ifade edilmiştir.

Allah ilah, tanrı mıdır?
Allah zorlayıp, hükmeden bir ”İlah ve Tanrı” değildir. İlah ve Tanrı kendi varlığı dışında olan varlıkları zorlar, onlara hükmeder. Kendisinden başka ikinci bir varlık olmadığı için Allah'ın hükmedeceği kimsede yoktur. Yani, Allah zorlamaz, hükmetmez. O sadece, OL der. OL ur.

Dehr nedir?
Geçmiş -Gelecek tümüyle Allah indinde “tek an” anlamında olan "Dehr" kelimesiyle ifade edilmiştir. Dehr kelimesiyle anlatılmak istenen boyut tüm varlığın kendisinden oluştuğu evrensel enerji, Allah'ın kudret sıfatının açığa çıkışıdır. Bu durum sınırsız, sonsuzluğu ile hep lik de sıfır denge hali ile hiç lik de olanın adıdır.

Kutsal mekânların insan üzerinde olumlu olduğu gibi olumsuz etkileri de olabilir mi? 
Her insanın terkibinin oluşturduğu celal, cemal, kabıd, müntakim, vb. ağırlıklı bir manası(ismi) vardır. Bulunduğu ortamın(hac, kutsal gece, gecenin üçte biri, vb.) manyetik etkisi, bu durumu sahip olunan mana yönünde tetikleyerek arttırır. Feth- i Nurani bir açılım, olabileceği gibi Feth-i zulmani, bir açılımın katlarıda kişide açığa çıkabilir. Onun için insan bulunduğu ortamlarda her an ilim, farkındalık ve Allah’a teslimiyet içerisinde olmalıdır.

Allah yeryüzünde neden kötülüğü var etmiştir?
Allah yeryüzünde isimleri(esmalar) vasıtası ile kuldan açığa çıkıp, bilinir olur. İyi olan bir şeyin bilinebilir olması için de zıddı olması gerekir. Onun için Allah’ın birbirine zıt isimleri vardır. Mesela, Afüv(af eden), Müntakim(intikam alan) gibi.. Bir kimseye kötülük yaparsan, otomatikman intikam alıcı isim karşına gelir. Yani kötülük yaptığın zaman, müntakim isminin açığa çıkışını bekle.. Bu suretle kötülük yapan cezasını bulur. Allah’ın Adil ismi açığa çıkıp, bilinir olur. Adil isminin yeryüzünde açığa çıkması kötülük yapan sayesinde olduğu için kötülük yapan kimsenin olması gerekir. Yani Allah’ın tüm esmalarının eksiksiz açığa çıkabilmesi için bize kötü gelen isimlerinde var olması gerekmektedir.

Her şey bir yerlerde kayıtlımıdır? Bu kayıtlar okunabilir mi?
Bütüne ait tüm bilgi “holografik evren plakası”(Levh-i mahfuz) üzerinde frekans dalgaları olarak kayıtlıdır. Burada zaman ve mekân yoktur. Milyarlarca bilgi veri/data olarak her zerrede depo edilmiştir. Zaman, zaman yoğun tefekkür, zikir, namaz ve çeşitli yöntemler ile bilinçli olarak veya uyku, ölüm, koma gibi durumlarda, bilinçsizce girilen boyut burasıdır. İnsan bu boyutta kendisini bulduğunda sistemi farkında olarak veya olmayarak kapasitesi oranında okur(hisseder). Olumsuz bir olay gerçekleşmeden önce hissedilen iç sıkılmaları, altıncı his, kâhin diye isimlendirilen kimselerin bazı olayları önceden algılamaları, kişinin farkında olmadan bilincinin bu boyuta girmesi ile frekansları deşifre etmesinin, üst bilinçte(dünyasında) gerçekleşen yansımalarıdır.

Aşk nedir?
Aşk kişinin kendisinde hissettiği eksikliği tamamlayacak şeye karşı oluşan çekim gücünün adıdır. Bu eksikliğin gerekliliğini bilinçaltı ne derece fazla hissediyorsa çekimin gücü(aşk) da o derece güçlü olmaktadır. Kendini bu çekim gücünün girdabına kaptıran Mecnun ya aradığı Leyla'sına kavuşup onda tamam olup iki iken bir olur. Ya da bu yolda yarım akıl ile kaybolup âlemde meczup olur.

Evrendeki etkiler herkese aynı mı gelmektedir?
Evrende her şey frekans dalga okyanusudur. Yaşadığımız ortamda farkında olmasak da bu frekans dalgaları ile iç içe yaşamaktayız. Bunları dünyamıza taşıyabilmemiz için televizyon örneğinde olduğu gibi dalgaları algılayıp, dönüştürerek, madde görüntüsü oluşturan cihazlar(televizyon) kullanmamız gerekir. Aslında frekans dalgaları her kese aynı şekilde gitmesine rağmen algılayıcısı siyah, beyaz olan renksiz, renkli olan renkli, hd olan ise o kalitede canlı, mükemmel görüntü alır. İnsan beyni de bir frekans algılayıp, dönüştürücü cihazdır. Beyin yolu ile evrendeki frekans dalgalarını, dünyamıza, madde âleme taşırız. Beynimizi ne oranda geliştirmişsek aldığımız yayın o derece renkli, canlı, mükemmel, kaliteli olur. Yani herkes aynı frekans dalga okyanusu içerisinde bulunmaktadır. Herkese aynı yayın(rızk) gelmektedir. Farkı oluşturan o dalgayı dönüştüren algılayıcı yani insanın kendisidir.

Varlık tek ise yaratan, yaratılan, rab aynı şey midir?
Yaratan, yaratılan, halife, rab, vb. kavramlar Tek olan varlığın iç içe geçmiş boyutsal katmanlarıdır. İçinde bulunulan hal makamdır. Her makamın kendine has sınırlı esmalardan oluşan bir rab’bi vardır. O halin rab’bi bulunulan makamın tüm manalarını oluşturandır.  Yani o makamın halifesidir.  Allah ise tüm alemlerin rab’bi dir(sınırsızca tüm manaları açığa çıkarıp oluşturandır)

Rab ’bini bilen Allah’ı bilmiş olur mu?
İnsanın Rab'bı onu meydana getiren esma terkibidir. Her kişinin terkibiyetleri yönüyle Rab’bi farklıdır. Bu yüzden Rab'bini bilen sadece kendini meydana getiren sınırlı mana, esma terkiplerini bilir. Ama rab'bini bilen sınırsız olan Allah'ı bilmiş olmaz.

Kutsal söylemler neden masalsı ifadelerle anlatılmıştır?
Hakikate erenler yaşadıkları devirlerde boyut kavramı bilinemediği için vahiy, keşif, vb. yollarla tespit ettikleri varlığın özündeki boyutları ve buradaki varlıkları(melek, cin, vb.) mecburen mekân, zaman kavramı içinde ifade etmek zorunda kalmışlar bu ifadelerde masalsı, uzaylı ayrı varlıklar olarak algılanmışlardır.  Bu yüzden günümüzde kutsal kitap ve söylemlerde ifade edilen tanımlamaları mekansal olarak değil, boyutsal olarak düşünmek gerekir.

İnsan ölümden neden korkar?
Ölüm korkusu, ölünce ne olacağını bilememekten kaynaklanır. Aslında, hakikatte ne doğmak vardır, ne de ölmek.. Hayat daimidir, sonsuzdur. Ölmek ve doğmak, sahip olunan mananın(veri tabanı/bilincin) giyinmesi(bedene girmesi) ve soyunmasından(bedenden kurtulmasından) ibarettir. Her iki durumda da var olan ve varlığını sürdüren sadece manadır. 

Vehim, vesvese nedir?
Vehim insanın içindeki olumsuzluklara giydirdiği surettir. Vehim ve vesvesenin vazifesi insanı tedirgin edip, korkutarak, huzurdan uzaklaştırmaktır. Evhamlı, vehimli olanlar bu yüzden devamlı korku, tedirginlik ve endişe içerisinde yaşarlar. Vehimden kurtulmanın çaresi ise Allah ve sisteminin mükemmelliğini fark edip, ona teslimiyet içerisinde yaşayabilmektedir.

Allah ile irtibatta olmak için ne yapmak gerekir?
Ulaşılan bilgi ve ilmin yaşama geçirilip, sürdürülebilir olması için, Allah ile bağlantının sürekli devamı için, kişinin benliğinden kurtulup, negatif(-) "La" hale gelmesi gerekir. Nasıl iki pozitif(+) kutup arasından elektrik akımı tamamlanmaz ve ampul yanmazsa, ben diyen, varım, bilirim diyen iki pozitif varlıkta da devre tamamlanıp ampul yanmaz. Öncelikle kişinin hiçliğini idrak edip ”La”ya ulaşması gerekir. “La” negatifliğin(-) hiçliğin, yokluğunun ifadesidir. Kişi "La"ya ulaşıp, hiçliğini idrak edip, kabullenir, negatif(-) olursa, gerçek var olana (+)“İlla”ya ulaşır. Yani devre tamamlanır ve akım sürekli geçmeye başlar, ampul yanar. Dolayısı ile ilim yaşanır.

Er (eren) kişi kimdir?
Bedende, erkek aklı, kadın nefsi temsil eder. Yani akla hâkim olan kişi erkek, nefse hâkim olan kişi dişidir. Her insanın içinde hem erkeklik, hem de dişilik vardır. Yani hem akıl, hem de nefis vardır. Nefsini, aklının yardımıyla yenebilen kişi, erkeklik ve kadınlıktan sıyrılıp er(eren) kişi olur.

Olmayan bir şey istenebilir mi?
İsteklerin, arzuların karşılığı insanın özünde mevcuttur. Öz de olana kavuşma özlemi, İnsanda istek olarak açığa çıkmaktadır. Çünkü olmayan şey, istek olarak açığa çıkmaz, yok olan istenemez, istenen var olandır. 

Peygamber ne demektir?
Peygamber, Allah'tan, kuluna(Zatından, sıfatına) veya gayb âleminden şuhûd âlemine haber getiren demektir.

Allah’tan geldi ne demektir?
Tasavvufta yedi rakamı nefs mertebelerini temsil eder. Ruh, bedene girince yedi perde ile özünden perdelenmiştir. Perde sayısı azaldığı oranda nefis saflaşır. Nefis terbiyesi, bir merdivenin basamakları gibidir. Birinci hayvani nefisten, yedinci kâmil nefse doğru gelinip her perde kalktıkça insanı daraltıp, bunaltan dünyevi yoğunluk azalır, kademe kademe artan ruhaniyet ile birlikte ruha manevi âlemden nurani ışıklar sızar. Varlığımızda tüm olup bitenler ve olacaklar ise ruhun en temiz, kâmil hali olan yedinci “safiye nefs” noktasından başlayıp, dünyevi bilince doğru yol alır ve kişinin bilincinin farkındalığının olduğu boyutta algılanıp, bilinir olarak kişinin dünyasında fiil olarak açığa çıkar. İşte bu açığa çıkan oluşuma biz Allah’tan geldi deriz.

Kutsal kitap ve söylemlerde ifade edilen varlıklar neden masalsı olarak tasvir edilerek anlatılmıştır?
Yaşadıkları devirlerde boyutsallık gerçeği bilinemediği için, tespit ettikleri, hatta iletişim kurdukları “ayrı boyut varlıklarını” bu biçimiyle anlatamıyorlar ve mekânsallık kavramı içinde, sanki uzayın bir yerindekilerden söz ediyorlarmış gibi dile getiriyorlardı.  Bu yüzden kutsal kitap ve söylemlerde ifade edilen tanımlamaları mekânsal olarak değil de, boyutsal olarak düşünmek gerekir çünkü bilimsel verilere göre zamanı algılama biçimimiz, beynin algıladığı dalga skalasındaki frekansların bizde oluşturduğu bir algıdır.

Vahdeti vücud ve vahdeti şuhud arasındaki fark nedir?
İkisinin de özde bir farkı yoktur. Aslında ikisi de aynı şeyi ifade etmekte Allah’ın tekliğini, tevhidi kavratmaktadır. Vahdeti vücut en başta çokluğu red ederken, şuhud gördükten sonra yani sonda red eder. Vahdet-i vücud ilme’l yakîn(varlığın tek olduğunu bilme) hali, Vahdet-i şühûd(görülen her şeyde Allah'ı görmek) ise ayne’l-yakîn halidir.

"Hu" ismi bazı isimlerin önünde neden vardır?
Kur’an’da tüm isimler(Allah dahil) Hu ya bağlı olarak geçer! İsimlerin öncesindeki Hu ismi ile önce tenzih(kusursuzluk, eksiksizlik) vurgulanır, sonra da söz edilen isimlerle teşbihe işaret edilir. (Hu Allahu ehad -Hu'vel Aliyyül Aziym) gibi..

Kendine zulüm etmek nedir?
Hak edene hakkını vermemek, hak etmeyene de hak ettiğinden fazlasını vermek kendine zulüm etmektir.

İnsanın içindeki şeytan nasıl oluşur?
Bilincin, algıyı ikilik(şirk) formatı üzerinden okuyup, değerlendirmesi neticesi kişinin dünya(sın)da zıt kavramlar açığa çıkar. Bu aynı zamanda kişinin dünyasındaki negatifin yani şeytanın(vehim, vesvese, kin, nefret, korku, vb.) bilinir (yaratılmış) olmasıdır. İyiliğin zıttı olarak açığa çıkan şeytan, nefret, kıskançlık, korku, ayrılık damarlarından beslendiği için kişiyi teklik bilincinden den uzaklaştırıp, kişinin kendisini bireysel, bağımsız bir beden olarak algılamasını sağlayarak kendi varlığını devam ettirmeye çalışır.

Kıyamet nedir?
Kıyamet ne zaman, nasıl kopacak? Bu tür sorular binlerce yıldır, insanların en çok merak ettiği ve cevap aradığı konular olmuş, kutsal kitaplardan çeşitli manalar çıkarmak suretiyle, tarihler ve varsayımlar oluşturularak öngörülerde bulunulmuştur. İnsanın bu tarz sorulara tatminkâr bir cevap bulamamasının nedeni ise kendisini bir evrenin içinde, yaşadığını var sayması ve tüm sorulara bu bakış açısı içerisinde bir cevap arıyor olmasından kaynaklanmaktadır. Ancak, hakikat bunun tam tersidir. Çünkü! İçinde bulunulan zamanın ilmine ve kapasitesine yönelik olarak mecazi bir masal dili ile anlatılmış olan kıssalar aslında evvelkilerin masalları değil, deşifre edildiğinde içinde gerçekleri barındıran, beynin geçtiği bilinç boyutlarıdır. Yani! İnsanın Mehdisi de, Deccal ide, İsa’sı da, kendi özünde var olan ve keşif edilmeyi bekleyen bilinç boyutlarıdır. Bu demektir ki! İnsan, evrende değil, evren insanda yaşamaktadır ve yaşananlar her insanın kendi evrenine has oluşmakta ve şuurlu varlık olan bu insan algılamasını kestiğinde de “İnsan=Evren” kaybolmaktadır.

Tevhid(bir olmak) neden önemlidir?
Tefekkür, önemlidir. Tahlil yapar, böler, ayırır, analiz eder. Fakat tefekkürün üst seviyesinde toplayıp, birlemek yani tevhid vardır. Önemli olan tefekkür ile varılan kavrayış neticesinde tevhide(bire, tek olana) varmaktır. Tevhide ulaşanın kavgası biter. Çünkü kavga edecek ikinci bir varlık kalmamıştır.

Her aydın görünümlü insan gerçek aydın mıdır?
Geçmiş de olduğu gibi, bugünde insanlık için, toplumlar için en büyük tehlike aydın imajı altında ahkâm kesip toplumları farkında olarak, kişisel menfaatleri uğruna(ihanet) veya farkında olmadan(gaflet) ile yanlış yönlendiren dış görünümü ile çağdaş, kültürlü, okumuş içi boş cahillerdir. Halkın kendilerine rol model olarak kabullenip putlaştırdığı bu kimseler, gaflet ve ihanet içerisinde oldukları için, başkaları tarafından kendi toplumlarını dizayn edip, yönlendirmede kullanılan en önemli illüzyon silahıdırlar. Ve tarih boyunca da toplumlar bu silahla hipnoz edilerek uyutulmuş ve gelecekleri ele geçirilmiştir.

Yorumlar