Arınmak - İlahi Ahid
Yüce, alemde bulunan ilahi kökenli ruh, aşağı maddi aleme inerek beden kafesine girince bir ayrılık, dünya derdine düşmüştür. Mevlana'nın ifadesiyle kamışlıktan koparılan ve ney haline getirilen kamışlar gibi inlemiştir. Geldiği alemin hasret ve hicranıyla dünyaya gözlerini açarken dudaklarından ağıt feryadı, gözlerinden yaş dökülmüştür.
İnsandaki iki asıl unsurdan biri ruh, diğeri bedendir. Beden, mayası toprak ve sudan kesif (zaman ve mekan ile sınırlı) bir yaratık, ruh ise ilahi kaynaklı (zaman ve mekan ile kayıtlı olmayan) latif bir varlıktır. Kur'an da belirtildiğine göre, Allah, kıyamete kadar yeryüzüne göndereceği insanların ruhlarını bedenlerinden önce yaratarak onlardan sözleşme almıştır.
Bu sözleşme, "Elest bezmi" dediğimiz zaman ve mekan ile kayıtlı olmayan, ruhlar aleminde: “Hani Rabbin, Adem oğullarının bellerinden soylarını çıkarırken onları kendi kendilerine şahit tutarak ,"Elestu BiRabbiküm: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Demişti. Onlar da, Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” (KALÜ = dediler, BELA = evet, Şehidna = bilfiil şahidiz) demişlerdi. “Böyle yapmamız, kıyamet zamanı "Biz bundan habersizdik dememeniz içindir”(Araf suresi/172) diye cevap verilerek tamamlanmıştır.
Buradaki ruhların bedenden önce yaratılması olayını mekansal olarak değil, zaman ile sınırlı olmayan, an da gerçekleşen, boyutsal bir kavram olarak değerlendirmek gerekir. Çünkü, her şey an (dehr) içerisinde oluşup (yazılıp), varlığın zaman ve mekan kavramları ile algılaması sonucu ete, kemiğe (madde) bürünmekte (yaratılmakta)dır.
İnsanın, doğduğu an daki şartlanmalarının oluşmadığı hal en uygun veri tabanıdır. Hz.Muhammed(sav)"Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar" diyerek bu gerçeği dile getirmiştir. Bunun için küçük yaşta ölen çocukların direkt cennete gidecekleri ifade edilmiştir.
İnsanın kendini bilmeye başladıktan sonra edindiği şartlanmalar, çevrenin etkileri ondaki veri tabanının bozulma nedenidir.
Dünya yaşamı sırasında bunun farkındalığına ulaşabilen kendini bu şartlandırmalarından arındırarak öz'üne dönme yolunda çaba sarf eder. Peygamberler ve veliler "Biz size yeni bir şey getirmiyoruz, bütün çabamız sizin üzerinize yapışmış şartlandırmalardan sizi kurtarmak içindir." şeklindeki ifadelerle bu gerçeğe dikkat çekmişlerdir.
İnsandaki iki asıl unsurdan biri ruh, diğeri bedendir. Beden, mayası toprak ve sudan kesif (zaman ve mekan ile sınırlı) bir yaratık, ruh ise ilahi kaynaklı (zaman ve mekan ile kayıtlı olmayan) latif bir varlıktır. Kur'an da belirtildiğine göre, Allah, kıyamete kadar yeryüzüne göndereceği insanların ruhlarını bedenlerinden önce yaratarak onlardan sözleşme almıştır.
Bu sözleşme, "Elest bezmi" dediğimiz zaman ve mekan ile kayıtlı olmayan, ruhlar aleminde: “Hani Rabbin, Adem oğullarının bellerinden soylarını çıkarırken onları kendi kendilerine şahit tutarak ,"Elestu BiRabbiküm: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Demişti. Onlar da, Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” (KALÜ = dediler, BELA = evet, Şehidna = bilfiil şahidiz) demişlerdi. “Böyle yapmamız, kıyamet zamanı "Biz bundan habersizdik dememeniz içindir”(Araf suresi/172) diye cevap verilerek tamamlanmıştır.
Buradaki ruhların bedenden önce yaratılması olayını mekansal olarak değil, zaman ile sınırlı olmayan, an da gerçekleşen, boyutsal bir kavram olarak değerlendirmek gerekir. Çünkü, her şey an (dehr) içerisinde oluşup (yazılıp), varlığın zaman ve mekan kavramları ile algılaması sonucu ete, kemiğe (madde) bürünmekte (yaratılmakta)dır.
Yani şu an da yaşadıklarımız bir önceki an da bilincimizde(ruh) farkında olarak veya olmayarak oluşturduklarımızın (ahid’lerimizin) neticesidir.
Yorumlar
Yorum Gönder