Ölüm ve sonrası gerçeği
Modern bilime, atom altı fiziğine göre tüm evren gerçekte sonsuz bilgi, data (dijital bilgi) yüklü frekans dalgalarından oluşmuş, bulutumsu bir enerji yapıdır.
Data şeklindeki bilgi, evrenden asla kaybolmadığı için de bir formdan, diğerine maddeden, enerjiye dönüşmek suretiyle sonsuza kadar mevcudiyetini korumaktadır.“Siz, mutlaka tabakadan tabakaya bineceksiniz! Mutlaka siz, boyutlar değiştirerek o boyutların uygun bedenlerine dönüşeceksiniz!" (İnşikak suresi/19)
Günümüz de atom altı fiziği de maddenin varlığının sadece onu algılayan bilinç için geçerli bir varsayım olduğunu tespit etmiştir. "kuantum kuramı" gereği var olan her şeyin iki farklı hali bulunmaktadır. Birinci hali, algılandığında madde yapıda yaratılmış olarak, algılayanın dünya(sın)da, yaşamı olarak açığa çıkar.
İkinci hali, algılanmadığında “kuantum mekansızlık prensibi” gereği aynı anda evrenin her yerinde sınırsız, sonsuz yaratılmamış ”olasılıklar” halinde "frekans dalga" okyanusudur.
Yani her nesnenin var olması bir bilinç tarafından algılanması ile maddeye (somuta) dönüşmekte, kişi algılamadığı zaman sonsuz, sınırsız frekans dalgalarından başka hiçbir şey yok, somut (madde) ve fizik yasaları yok, her şey olasılık dalgaları içinde yüklenmiş sonsuz, sınırsız bilgi (data) okyanusu (hayal) olarak mevcuttur.“Sen dağları görürsün de, onları sabit ve hareketsiz sanırsın, halbuki onlar bulutların geçişi gibi geçerler” (Neml suresi 27/88)
İşte evrende yaratılmış olan her şey bilgi-mana terkibinin oluşması ile meydana gelmiştir. Şuurlu bir bilincin (insanın) mevcut veri tabanı gelen frekans dalgalarını değerlendirip, yorumlayarak beynin içindeki çok boyutlu holografik görüntü halinde kişinin dünyasını “kozasını” oluşturur. Yani insan dış dünyada değil, beyninin içinde oluşan hayal dünya(sın)da, kozasında yaşamaktadır. Bu sebepledir ki, bu hakikate işaret etmek isteyen Ehlullah; "Âlemler tümüyle hayalden başka bir şey değildir" demişlerdir.
İçinde yaşadığımız evren, varlıklar ve fiziksel yasalar tamamen algılayan bilincin mevcut veri tabanına göre oluşmaktadır. Algılama her boyutta maddeyi oluşturmaktadır.
Fiziksel olarak var dediğimiz her şey aslında bilincin sahip olduğu veri tabanı oranında, düşünsel olarak var kabul edişinden ibarettir. Sonuçta var olan her şey bilincin algılamasıyla oluşan sanal benlik ve bu benliğin dünyasının oluştuğu varsayımdan ibaret bir yapıdır.
Bilinçli varlık algıladığı an da evren ve onun fiziksel yasaları bilincin sahip olduğu “veri tabanı” kapasitesince insanın sınırlı somut, madde dünyasını (illüzyon) oluşturmaktadır.
Bilinç sahip olduğu bu “veri tabanı” ile evrendeki bilgi yüklü frekans dalgalarını yorumlayarak var olarak kabullendiği benliğine aynı kalıpları (korku, nefret, hırs, kıskançlık, vs.) farklı sahnelerde devamlı tekrar ederek, bulunduğu her boyutta (rüyada, ölüm sonrası, vb.) sonsuza kadar insana cehennemini yaşatmaya devam eder.
Bu olayı, Kur'an”Âyetlerimizi inkâr edenleri cehenneme sokacağız. Derileri kızarıp yandıkça, defalarca yerine taze deri yaratacağız, ta ki cezaları olan azabı iyice tatsınlar. Şüphesiz ki Allah azîz ve hakîmdir” (Nisa suresi/56) şeklinde ifade etmiştir.
Biz sadece maddeyi ve dokunabildiklerimizi yaşadığımız hayat diye adlandırıyoruz. Aslında insan bu dünya yaşamında “ölüm ötesi” boyutta yaşamını sürdüreceği enerji bedeninin, ana programını oluşturup bilincine kaydını gerçekleştirmektedir.
İnsan beden-bilinç ilişkisinin kesilmesi ile ölüm denilen olayı yaşar, ve dünya yaşamında iken oluşturduğu veri tabanını beyin vasıtasıyla bilincine yüklediği için, kişinin bloke olup, sabitlenmiş veri tabanı transfer olduğu enerji bedeninde aynı değerlerle, kesintisiz olarak sonsuza kadar yaşamına devam eder.
Beş duyuya tabi olarak yaşayanlar, bilinçlerini beş duyunun kapasitesi ile sınırlayıp her şeyi madde olarak algılayıp, değerlendirerek, hakikatlerini, özlerini madde ile örtüp, bilinçlerini kilitlerler. Ve anahtarını kırmış olarak ölüm ötesine geçerler.
Benliği oluşturan bilinç hiçbir zaman yok olmadığı için, kişi terkibinin oluşturduğu “sanal benliğini” her boyut da somut madde olarak algıladığı ve sahiplendiği için ölüm ile işlevini yitiren bedenini bırakamaz. Felçli bir insan gibi dışarıdaki tüm olup bitenleri algılar.
Bu olayı Hz. Muhammed(sav) şöyle ifade etmiştir:"Ölüm olayını yaşayan kişi, etrafındakileri, bedenini kimin yıkadığını, kimin kefenlediğini, namazını kimlerin kıldığını, kimlerin dua ettiğini, kabire kimlerin indirdiğini, toprağa girişini, ve kısaca her şeyi görüp izler. Fakat dışarıya hiçbir mesaj veremez." (E.İbrahim Hakkı, Marifetname)
Yani ölüm bir son olmayıp, aynı bilinç (veri tabanı) ile bir formdan başka bir forma geçişten başka bir şey değildir. Ancak insanın yeni boyutsallığındaki yaşamı kendisini sonsuz yaşamına hazırlaması oranında olmaktadır.
Dünya yaşamında gerçeği göremeyen kişi, bedenle ilişkisi kesildikten sonra ebediyen gerçeği göremez, ölüm olayıyla beden ile bilincin ilişkisinin kesilmesi sonucu kesinlikle veri tabanı üzerinde herhangi bir değişiklik yapabilme imkanı kalmamaktadır.
Bu olay, Kur'an’da “Birine ölüm geldiğinde o kimse, Rabb'im beni (dünya yaşamına) geri döndür. Tâ ki önemsemeyip, uygulamadığım şeyleri, sonsuz geleceğime faydalı olacak çalışmaları yapayım der. Hayır!.. (geri dönüş asla mümkün değil)! yeniden bâ's olunacakları sürece kadar (geri dönemezler, ikinci defa dünya yaşamı) mümkün değildir"(Mu'minûn suresi/ 99-100) şeklinde Kur'an’da ifade edilirken. Hz. Muhammed(sav)de “Dünyada ama olan, sonrasında da ama olur”şeklindeki “hadisi” ile bu gerçeği dile getirmiştir.
Evrensel sistemin hakikatini fark edip kavramış olan yüksek bilinç ve şuura sahip zatlar (peygamberler, veliler, vb.) devamlı olarak insanları uyarmışlar, hakikati anlatmaya çalışarak veri tabanının sağlıklı bir şekilde yeniden formatlanabilmesi için ibadetler (namaz, oruç, hac, zekat, vb.) adı altında yapılması gereken çalışmaların reçetesini, formülünü insanlara ulaştırmışlardır.
Ancak insanın sınırlı algılama kapasitesi nedeniyle dünya yaşamında yapılması istenen ibadet adı altındaki bu bilinci yenileme çalışmalarını, kişi ötedeki bir tanrıya yaranma, bir nevi tapınma gibi algılaması nedeniyle, işin aslının kavranamaması sonucu bilinç, beyin vasıtasıyla yapılması gereken veri tabanı üzerindeki yenilemeyi “formatlamayı” yapamadan boyutunu değiştirmek zorunda kalmaktadır.
Kişi dünya yaşamında iken ulaştığı farkındalık sürecinde, dışarıda değiştirilmesi gereken hiçbir şey olmadığını, değişmesi gerekenin kendi veri tabanı olduğunu kavramasıyla ancak bundan sonraki yaşamını değiştirebilir.
Gerekli mesajı alıp veri tabanlarındaki gerekli olumlu formatlamayı yaparak farkındalığını arttırıp, veri tabanı üzerinde gerekli yenilemeleri yapmış olanlar ise kozasını delip sonsuza kanat açan kelebek misali huzuru (cennetlerini) kapasiteleri oranında sonsuza kadar yaşayacaklardır.
Ölmüş insana, okunan duaların fayda sağlaması, duadaki bilgilerin değerlendirilebilmesi için o kişinin biyolojik beden ile yaşarken bunların frekans dalgalarını deşifre edebilecek, bilgi (data) ile bilincini yüklemiş olması gerekir.
Geçmiş bir zamanda doğup da, gelecek bir zamanda öleceklerini “veri tabanlarına” kodlayan bilinçlerini sınırlayan varlıklar için “ölüm” vardır.
Geçmiş ve geleceği olmayan an da yaşayan Tek’in indindeki sistem ve düzeni fark edip, teslimiyetlerini (İslamı) özlerinde yaşayabilenler için ise kişinin madde bedenindeki yaşam diye seyredilenin adıdır.“Ölüm”…
Burası bir rüya.. Sadece uyuyanlar burayı gerçek kabul eder. Sonrasında tıpkı şafağın doğuşu gibi ölüm gelir ve daha önce tasa olarak gördüğün her şeye gülerek uyanırsın. (Hz. Mevlana)
Ölüm korkusu, ölünce ne olacağını bilememekten kaynaklanır. Aslında, hakikatte ne doğmak vardır, ne de ölmek...Hayat daimidir, sonsuzdur. Ölmek ve doğmak, sahip olunan mananın(bilincin) giyinmesi(bedene girmesi) ve soyunmasından(bedenden kurtulmasından) ibarettir. Her iki durumda da var olan sadece manadır. Bir insanın manasının ne olduğu ise bu dünyada sözlerinden anlaşılır. Çünkü söz mananın elbise giymiş şeklidir.
Cehennem ise, insanların azap duydukları ortam ve çevre şartlarıdır. İnsan bilincinde, kendisini bir bedensel yapı kabullendiği ve bu yapıyı sahiplendiği sürece ruhen ve bedenen cehennemini her şekilde yaşayacaktır.
Bu durumu inkar etmek, Allah’ı inkar etmek demektir. Çünkü Kur’an bunu açıkça bir çok ayet ile ifade etmektedir. Cennete gidende cehenneme uğradıktan, arınmasını tamamladıktan sonra cennete gidecektir. Önemli olan, geçiş sürecini kısalta bilmektir.
Bu andan itibaren herşey tozpembe gibi davran hayatında, onlrı yarat. Acı yok. İyilik ii dostlar, huzur var...
YanıtlaSil