Üst bilinç ve Kadının gücü - Anne olmak

İnsan, var oluş manasını oluşturan Rabb’inin rehberliğinde, beş duyusunun farkındalığı ve aklı ile “üst beyni” vasıtasıyla madde dünyasında bulunurken, aynı an da şeytani dürtülerin hakim olduğu kontrolsüz ve farkındalıksız, frekans mana aleminde (ahiretinde)“alt beyni” ile bulunur. 

Dünya yaşamında belirleyici etkiye sahip olan üst bilincin gücü, bilinçaltının gücü ile kıyaslandığında çok sınırlıdır. Fakat, sahip olduğu akıl ve muhakeme yeteneği ile Rabb’inin rehberliğinde, bilinçaltını yeniden programlayabilme ve bilinçaltına girecek olan verileri filtre etme kabiliyetine sahiptir.

Bu yüzden, insanın dünyasını ve ahiretini “üst beynin” performansı belirler. İnsan beyninin bu bölgesi, beynin en gelişmiş kısmıdır. Alt bilinci kontrol altına alıp, yeniden format atıp, programlayabildiği gibi verileri filitreleyebilir. Dünya yaşamı boyunca insan buradan düşünür, sorgular, akıl yürütür, problem çözer, değerlendirir ve karar verir.    

İnsan “üst beyni” ile alfa frekansları üzerinden evrenle iletişimi gerçekleştirip, aldığı verileri, beş duyu kapasitesi oranında değerlendirerek, akıl ve farkındalığını oluşturur. Yaşadığı her deneyimi hafızasına ve bilinçaltına kaydederek  gelişimini sağlar. Öğrenip, çevreyi algıladığı, okuyup, yazdığı ve aklını kullanabildiği oranda üst beyin gelişerek insanın hem dünyasını, hemde ahiretini şekillendirir. Bu şekillenen ide, ekranında (dünyasında) yaşamı olarak algılar.  

Üst beynin, çeşitli nedenlerle (uyku, narkoz, duygusal şok dönemleri, uyuşturucu, vb.) devre dışı kaldığı durumlarda, alt beyin, çevrede ne kadar negatif olay ve duyguların enerjisi varsa bunları kaydeder. Bu kayıtları üst beynimizde hatırlayamayız fakat tüm yaşamımız boyunca her fırsatta karşımıza çıkarlar. 

Üst beyin, farkında olarak yaşadığımız, ölümle terk edeceğimiz kendi inançlarımız, şartlanmalarımız, duygularımız, düşüncelerimiz, aklımızla oluşturduğumuz kozamız (dünyamız)dır. Beyninin bu bölgesini verimli bir şekilde kullanan, alt beynini yeniden programlayıp, tekamül ettirerek, insansılık dan (hayvani bilinçten), insanlığa (Adem olma bilincine) geçişi sağlar. 

İnsan, dünya yaşamında bir şekilde sahip olduğu akıl ile bu tekamülü ve yenilenmeyi oluşturamazsa, üst beyinde bir şekilde (fıtratı, çalışması, vb.) oluşmuş olan rahmani enerjiler, ölüm olayı ile birlikte geçerliliğini yitirir ve insan bundan sonrasını alt bilincinin sahip olduğu format üzerinden yaşamı olarak algılayarak sonsuza kadar yaşamaya devam eder.

İnsan doğduğunda üst beyin oluşmamıştır. Doğum anı ile ruh üflenir ve alt beynin kontrolünü sağlayacak olan akıl oluşmaya başlar.

“Sonra onu düzenli bir şekle soktu ve içine kendi ruhundan (Özden, dış, kendi manalarını, halifeliğini oluşturacak esmaları) üfledi. (Farkında olup, akıllarını kullanabilmeleri için) Kulaklar, gözler ve kalpler verdi. Çok az (fark edip) şükrediyorsunuz.”(Secde suresi/9)    

Anne karnında ve daha sonraki çocukluk döneminde çevresel şartlanmalar doğrultusunda aldığı olumlu, olumsuz etkilerle üst beyin veri tabanı şekillenmeye başlar ve insan oluşan bu veri tabanı üzerinden dünyevi bilincini oluşturup, ölüm ötesi kullanacağı bilinçaltını programlayarak bu verileri genetik yolla yeni nesillere aktarır.

Bu yüzden bir toplumda, bireyin yetişmesini sağlayıp ona yön veren “anne” kavramının önemi çok büyüktür. Çünkü, üst beynin oluşma zamanına kadar insanın tek eğiticisi annedir. Kadınları (anneleri) beyinsel olarak gelişmemiş toplumların, gelişmesi, çağı yakalaması mümkün değildir. Kadınları ikinci sınıf vatandaş yapan hiç bir toplum, sağlıklı nesiller yetiştirip, sistemi ve çağı yakalayamaz. Çünkü, üst bilincin temellerinin atılıp, şekillenmeye başladığı dönemleri insan, anne karnında ve doğumdan sonra anne yanında geçirir. “Cennet annelerin ayakları altındadır. ”Hz. Muhammed(sav)

Bu yüzden, anne ne kadar gelişmiş bir beyne sahipse, çocuğunun üst beyin algılama ve kontrol edebilme mekanizması o oranda gelişim sağlar. Aksi taktirde üst beyni gerekli gelişimi sağlamamış bireylerin oluşturduğu toplumlar,ne kadar eğitimli olsalar da, çocuk beyinli kalırlar, balık hafızalı olup, çabuk unuturlar, yaşadıklarından geleceğe dönük dersler çıkaramazlar. ileriye dönük strateji oluşturup, sağlıklı öngörülerde bulunamazlar. 

Benliğini, oluşturan, üst beyin üzerinde kontrol sağlayamayan kişi, alt beyinden gelen tüm verilere açık hale gelir ve bu alemlerin (frekans boyutların) enerji alt kişilikler(cin), kişinin, kumanda merkezini (üst beyni) ele geçirip, kişiyi istedikleri gibi yönlendirip, onunla istedikleri gibi oynarlar.

Bu kimseler, her şeye duygusal yaklaşıp, çok kolay kandırılıp, kullanılabilen robot kitleleri oluştururlar. Bu gaflet içerisindeki insanlardan oluşmuş büyük çoğunluğa sahip toplumlar, içlerine yerleştirilen az sayıdaki ihanet unsurlarınca kurgulanan entrikalarla (darbeler, ayaklanmalar, vb.) kolaylıkla kandırılıp, yönlendirilerek, kendi değerlerinin aksi yönünde kullanılırlar. Bu suretle, farkında olmadan kendi kendilerini köleleştirirler.

Üst beyinin (aklın) görevi, beden, bilinç (ruh) ayrışması yani ölüm anı itibari ile tamamen sona erer ve dünya yaşamı boyunca oluşmuş bulunan enerjiler alt bilince (ruha) yüklenmiş olarak evrenle bütünleşir ve bundan sonra insan bilincinin bulunduğu her boyutta madde algılamasını bu yeni format üzerinden sonsuza kadar oluşturur. Bu da ölümsüzlük demektir.

Bu anlamda, üst beyindeki (dünyadaki) sınavlarımızın karşılığı, şeytani alt beyinsel enerjilerimizi, dünya yaşamında sahip olduğumuz akıl ile yeniden programlayıp, ölüm ötesi sonsuz yaşamı oluşturacak alt bilinci, yüksek frekanslı rahmani enerjilere yükseltmek olmalıdır. “Şeytanımı Müslüman ettim” (Alt bilincimi, Rabb’imin (aklımın)yardımı ile evrensel hakikatler doğrultusunda kontrol altına aldım) Hz.Muhammed(sav)   

Farkında olsak da, olmasak da, dünyadaki var oluşumuzun ve sınavlarımızın ana nedeni de budur. Yani, dünya yaşamı sırasında sahip olduğumuz üst beynimizi (aklı) kullanarak nefsani, şeytani alt beyinsel enerjilerimizi, Rahmani enerjilere tekamül ettirebilmektir. Bu bilincin kozayı delip, özgürlüğe uçan, kelebeğe dönüşmesi demektir. 

Üst bilinçten, zengin veri farkındalığına sahip bilinç altına yolculuk yaparak, en üst bilinç hali olan Hz. Muhammed(sav) bilincini tanımak suretiyle “insanı kamil” seviyesine ulaşabilmek, dünyada var olmanın gerçek amacıdır. Bu da, öncelikle kendi şartlanma ve algılarımızla ördüğümüz benlik kozamızı delmekle mümkün olur.

Alt bilincimizi işgal etmiş, kontrolsüz, nefs ve şeytani enerjileri (ilahları) kontrol altına alıp, tek ilahın, tek gücün “Allah” olduğunu idrak ederek, bu bilinç alanını rahmani enerjilerle güçlendirdiğimiz de, bu hakikatin farkındalığına çok daha iyi varırız.

Bunun için öncelikle makro kozmosu (evreni) okuyan insanın, mikro kozmos (insan)dan, kendisini yeniden doğurabilmesi (bilincini programlayabilmesi) gerekir. İkra(oku)!.ayetindeki doğru mesajı alan insanı kamiller, veliler, nebiler makro kozmosu (evreni) okuyarak bilinç altı veri tabanlarında muhteşem yenilikler oluşturmuşlardır.

Bunun yanı sıra insan, üst beyninin (dünya yaşamının) tuzaklarına takılıp, şekilsel, parasal, görüntüsel şeylerle meşgul olarak ömrünü tüketirse, alt beyninin zenginliklerini, üst beyni(aklı)ile değerlendiremeden ölüm ötesine geçmiş olur ve bilincinin o en son hali ile o format, o program ile sonsuz yaşamına ebediyen devam eder. “Kişi ne hal ile yaşarsa o hal ile ölür. Ne hal ile boyut değiştirirse, o hal ile yaşamına devam eder.” Hz.Muhammed(sav)

Dünyevi olayları organize edebilme çabası içerisinde yoğunlaşan alfa frekansındaki üst beyin (benlik) yaşam içerisinde Allah’dan, teslimiyet farkındalığından uzaklaştığı zamanlarda daha hızlı frekans yapısına sahip olan dalga boyutuna (beta)geçer. Bunun sonucunda ise kişi strese girer, vehim oluşur, korkar, panik yapar ve zihnini yönelttiği ve kontrol etmek istediği, bedensel organlarının çalışma düzenini de bozup, sekteye uğratarak, kendi bedeninde ruhsal ve bedensel çeşitli hastalıkların oluşumuna neden olur.

Yorumlar