Meta-fizik alemler - Cin ve Büyü

Bize ve yaşadığımız zamana göre bilinmeyen, gayb olan ilim gün geçtikçe açığa çıkmaktadır. Çünkü ilmin ilerlemesi söz konusu değil(yaratma bitmiştir) ancak farkına varılmamış bilgiler fark edilerek (bilim) gün ışığına çıkmakta, keşf edilmektedir.

Bizim dünya aleminde gördüğümüz madde yapıdaki her şeyin aslında göremediğimiz batini, bilinmeyen özellikleri mevcuttur. Ve yaşadığımız alem tek bir alem değildir. Bir geçişler alemidir. 

Paralel evrenler vardır. Alemin içinde alem vardır. İç içe evrenlerde yaşarız. Ve herkes hangi aleme mensupsa (hangi frekans ortamında ise) oranın kuralları, yasaları içinde yaşarlar. (cinler alemi, melekler alemi, kabir alemi, vb.)*

Bilinç altımız evrendeki tüm mekan ve zaman noktaları ile bağlantılıdır. Yani tüm evren ve evrenler, bilinçaltımızda soyut (enerji) biçiminde mevcuttur. Bu bağlantı dolayısı ile farkında olmasak da telepati, duru görü, dejavu, halüsinasyon, vb.  gibi bir çok metafizik oluşumları yaşam boyu deneyimleriz.

Yaşadığımız tüm doğa üstü metafizik olaylar, beynimizin o an da bilinç altındaki başka frekans boyutlarını, deşifre ettiği, okuduğu anlamına gelmektedir. Benliğimizin oluştuğu dünyamız (mikro-kozmos) tüm şuurumuz geçmiş bilgimiz ile şu andaki algısal verilerin oluşturduğu bir vitrindir. Bu benliğin altında bir data, veri okyanusunun oluşturduğu zamansız ve mekansız evrensel hafıza (makro-kozmos) yaşamaktadır.

Holografik yapı (zerrede bütünün kodlu oluşu) gereği bir parça, diğer tüm parçaların bilgisine sahip olarak bütünsel bir davranış sergilediği için, sistemde zamana ve mekana bağlı olmaksızın tüm boyutlar (madde ve enerji yapılar) iletişim halindedirler ve birbirlerini etkilemektedirler.

Bundan dolayı bazı kimselerin negatif zihinsel yoğunlaşma sonucu, farkında olmadan elektronik cihaz ve makineleri etkilediği, üzerlerinde bozucu bir etki yaparak cihazların yanlış çalışmalarına, bozulmalarına neden oldukları bilinen bir gerçektir.

Eğer zihinlerimiz, beyinlerimizden dışarı uzanıp, bir makinenin işleyişini değiştirebiliyorsa bu şuurun bir dalga-parçacık (madde-enerji) ikilemine sahip olduğunu göstermektedir. Yani şuur, parçacık (madde) özelliği gösterdiği sırada beynimizin içinde gibi görünürken, dalga (enerji) görünümüne girdiğinde ise tüm diğer dalgalar gibi uzaktan etki üretebilmektedir.

Meta-fiziksel olayların ister farkında olalım, ister olmayalım, beş duyuya göre yarattığımız, dünyamızdaki, şartlanmalarımıza rağmen, bu olayları her an deneyimlemekteyiz.

Bilinç altındaki farklı frekans boyutlarında oluşan alemlerin, enerji yapılarını (cinleri) kullanarak, karşısındakinin  beynini bloke edip etkisi altına almak sureti ile kişinin arzulamadığı eylemleri ortaya koymasını sağlayan oluşum ise, dünyanın ilk zamanlarından günümüze kadar en ilkel kabilelerden, modern yaşantıya sahip birimlere kadar geçerliliğini koruyan büyü ve büyücülüktür.

Tek tanrılı dinler de büyü yasaklanmıştır. Kabile dinlerinde ise büyü adeta bir din haline gelmiştir. büyüler, toplumlarda doğaüstü güçleri harekete geçirmek sureti ile düşmanları veya istenmeyen birini lanetlemek, zarar verip, yok etmek için kullanılmaktadır.

Büyü de konsantrasyon objesi olarak çeşitli maddeler kullanılmaktadır. Ancak burada esas olan enerjisi yüksek frekansa sahip kelimelerin belirli sayılarda tekrarı sonucu beyinden yayılan elektro manyetik dalgaların belli bir şifre oluşturup bu şifreye en yakın frekans yapıdaki bilinçaltı yapı (cin) ile rezonansa girip iletişime geçerek onu istenilen şeyi yapmaya zorlamaktır.

Konsantrasyon içerisinde kelimelerin belirli sayılarda tekrarı sonucu bir noktada yoğunlaşan elektro manyetik dalgalar lazer ışını gibi bilinç altındaki o yapıyı (cin)  tahrip etmeye devamında ise yakmaya başlamaktadır. Bu yüzden de bu enerji varlık(cin)lar kendilerini yakan güçlü elektro manyetik dalgalar oluşturan kimselerin emri altına girerek "büyü" denilen olayı yani onların emirlerini yerine getirmektedirler.

Çeşitli zikir ve ritüellerle cinni negatif enerji alanları(frekans boyutları) ile bağlantı kuran ve bunların yardımı ile hümanist görüntü altında, ruh çağırma, uzaylılar, reenkarnasyon, mehdi, kıyamet senaryoları, ufolar vb. gibi yöntemlerle insanları etkileyerek, kontrolleri altına alıp, kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak olayları yönlendirmeye çalışan kimseler bulunmaktadır.

Bu alemlerle, ilişkiye girip sıra dışı iş yapmak isteyen kimseler bir takım formüllere başvururlar. Bu işlerle uğraşanlar manevi zırhı olmayan zayıf insanları etkileyebilirler. Ama unutulmamalıdır ki!. Bu tür çabaların hepsi içinde bulunduğumuz alemin yasalarına aykırı hareket etmek demektir. Sisteme müdahale eden herkes yaptığı işin karşılığını alır. Rüzgar eken fırtına biçer. Bu yüzden de büyü yoluna gidenlerin hayatı kötü sonuçlanır.

Büyü ayinlerinde davul, zil gibi çalgıların oluşturduğu seslerin ritmi eşliğinde bir takım konsantrasyon objeleri (kafatası, iskelet, kemik, vb.) ve beyni uyuşturucu bitkiler, duman veren otlar, çeşitli tütsüler kullanılmaktadır. Bu maddelerin etkisi ile uyuşan beyin hücreleri ile kişinin dünyasını(frekans boyutunu) ve bu boyutun yasalarını oluşturan üst beyin üzerindeki hakimiyetinin azalması sağlanmaktadır.

Mistisizm de, beynin çalışma sistemini etkileyici, uyuşturucu türü içecek ve bitkiler (alkol, esrar,tütün, vb.) bilinçaltı varlıkların (cinlerin) gıdası olduğu belirtilmektedir. Bunun nedeni bu tür maddelerin beyin hücrelerini uyuşturarak, hücreler arasında iletişimi sağlayan snapsları tıkaması ile hücreler arası biyo-elektrik akışın engellenmesidir.

Beyin hücrelerinin birbiri ile sağlıklı iletişim kuramamaları sonucu kişi muhakeme, tefekkür yeteneğini kaybederek olayları bütünsel bir bakış açısı ile değerlendirememekte, sistemde yerine oturtamamak tadır. Bunun sonucunda da kendisini bütünden, tek den ayrı bir maddi varlık olarak algılayarak, sınırlı dünyasının (kozasının) içinde, ben ve ötekiler algılaması ile yaşamaktadır.

Bilinç altının katmanlarındaki, gizli negatif enerji(cin)ler kendi bünyelerince yararlanacakları negatif frekans dalgalarının oluşmasını sağlayarak beslenmektedirler. 

Bu sebeple bu sanal varlıklar, sigara ve benzeri maddeler kullanan kişilerin beynine belli frekansta dalgalar göndererek onlarda bir sıkıntı, bir tasa, bir huzursuzluk oluşmasını sağlamakta, kişi de bu sıkıntıyı atmak için devamlı sigara ve benzeri beyni etkileyici maddelere başvurmaktadır. Ve bu kısır döngü devamlı tekrarlanmaktadır.

Benliğini, dünyasını oluşturan, üst beyin (mikro-kozmos) üzerindeki kontrolünü kaybeden kişi, alt beyinden (makro-kozmos) gelen tüm verilere açık hale gelmekte ve bu alemler (frekans boyutların) in enerji alt kişilikleri(cinler) kişinin, kumanda merkezini (beyni) ele geçirip, kişiyi istedikleri gibi yönlendirmekte, onunla istedikleri gibi oynamaktadırlar.

Devamlı olumsuz, negatif duygu ve düşünceler üreten zihin bir süre sonra tamamen cinni bölgenin kontrolü altına geçer. Kişi kendini tamamen oradan gelen sesin söyledikleri ile tanımlar, Buradan gelen bütün bozuk düşüncelere inanır. Kişide mutsuzluk bağımlılığı oluşur. Acı, negatiflik zevk haline dönüşür. Olumsuzluklardan, acılardan beslenir hale gelir. Bütün olumsuz düşünceleri iştahla yutar. Bu negatif yapı, beslenmesini tamamlayıp da uykusuna döndüğü zamanlarda arkasında tükenmiş bir organizma ve hastalıklara açık bir fiziksel beden bırakır.

Bilinçaltının dünyevi  benliği oluşturan negatif bölgesindeki gizli frekans boyutların(cinlerin) oluşturduğu korkular, kaygılar, vehim ve vesveseler ile oluşan zihinsel haller kişiyi sistemin dışına atarak "cehennemini=Allah'tan uzaklığı" yaşatmaktadır. Farkında olmadığımız bilinçaltımız (makro-kozmos) da olağanüstü miktarda, depolanmış kişi’ye saklı cinni, bilgi (veri, data) vardır.

Bu negatif  bölgenin hükmü altına girip farkında lığa ulaşamamış bilinçlerinin oluşturduğu ego ve benlik ağırlıklı madde dünyalarının içine sıkışıp kalanlar cehennemlerini yaşamaktadırlar. Bu da Kuran’da “Ey cin topluluğu insanların ekseriyetini hükmünüz altına aldınız” (Enam suresi/128)şeklinde ifade edilmiştir.

Bu negatif bölge kendisini ayrı ve üstün görmektedir. Bu bölge insanın hakikatini görmesini engellediği için “örten=kafir olarak isimlendirilmiştir. Bu da Kuran’da “Onu toprak, maddeden, beni ateş, enerjiden yarattın” diyen frekans dalga yapının, düşünce mekanizmasının kendini üstün görmesi kamil insandaki hakikati göremeyişi, inkarı nedeni ile "şeytan" olduğu ifade edilmiştir. Kamil insan (nebi, resul, veli, vb.) daki varlık örtüsünün altındaki hakikati ego ve şartlanmalar yüzünden göremeyip inkar etmek “şeytan” olmak demektir.

Çünkü, yer yüzünde Allah’ı, Allah olarak arayanlar onu bulamazlar. Çünkü Allah, bu alemde insanda gizlenmiş, varlık örtüsüne bürünmüştür. Allah her zaman insan üzerinden konuşmuş, bütün mesajını insan olarak vermiştir. Bu bazen bir nebidir, bazen bir rasul, bazen de bir velidir. Bu yüzden nebileri, rasulleri, velileri, vb. kabul etmemek, kamil insandaki bedensel varlık örtüsü altındaki gerçeği göremeyerek  hakikati "örtmek=kafir" olmak, dolayısı ile "şeytan" olmak demektir.

Şeytan La ilahe, illallah”(tanrılar yoktur, sadece tek olan Allah vardır) demesine rağmen, varlık perdesine bürünen tekin  hakikatini görememektedir. Gördüğü şeyde (varlık da) ki hakikati gönül gözü, basireti, ilmi ile fark etse bile egosu (negatif enerjisi) nedeniyle kabullenmek istemediği için inkar etmekte “Muhammed en Rasullallah”(Muhammed/insan, Allahın Rasulüdür) diyememektedir.

İşte, şeytanı şeytan yapan Allah’a secde etmemesi değildir. şeytan Allah'ın varlığını, tekliğini biliyor ve kabul ediyor. Onu şeytan yapan, insan perdesi altında var olanı, yani "Hakikati Muhammed iyeyi" göremeyip, kabul etmemesidir.

Günümüzde modern bilim de gelişmiş toplumlar özellikle atom altı fiziğinin tespitlerinden sonra varlığın tekliğini bilimsel olarak kanıtlamışlardır. yani “La ilahe İllallah” demişlerdir. 

Bu ülkelerde çıkan kitaplar ve çekilen sinema filmlerinde bu mesaj açıkça insanlığa verilmektedir. Fakat bu insanlar yüksek ego ve şartlanmaları nedeni ile “Muhammed” ismi altındaki perdenin arkasındaki hakikati görmek istemeyip örtüp, inkar ettikleri "Muhammed en Rasulallah" diyemedikleri için de şeytanlaşmaktadırlar. Sonuçta ilimleri şeytanları olmaktadır.

İnsan beynindeki negatif enerji bölgesinin farkında olmadığı için burası "cin=gizli" ismi ile anılır. insan yapacağı çalışmalarla ilim ile ulaşacağı farkındalık sonucunda bu bölge deki negatif enerjileri, pozitife çevirebildiği oranda cennetini yaşayacaktır. Bu olaya Hz. Muhammed(sav)“Ben cinimi müslüman ettim” hadisi ile dikkat çekmiştir.

İnsanların binlerce yıldır yaşaya geldiği doğa üstü, olağan dışı gibi gözüken şeylerin, ötedeki cin adı verilen görünmez, gizli varlıklar tarafından meydana getirildiğine inanılmış anlatılan öykülerle insanlar korkmuş  bu rivayetler bir çok milletin inanışına, örfüne girmiştir. Aslında kendi alt bilinç boyutumuzun dışa yansımasıdır olanlar. Bizden, bizedir olay.. Dışarıda bizimle uğraşan yoktur.

Asıl korkulması gereken kişinin kendisini tek den, bütünden ayrı bir varlık olarak bilinçaltındaki saklı alt kişiliklerinin farkında olmadan onları ötekiler olarak algılayıp, değerlendirerek yaşamaktır. Binlerce yıl öncesinin kelimeleri ile düşünürken günün gelişen biliminin ışığında düşünelim, bağlantı kurup, akıl edelim ve zamanı gelince sistemde yerine oturtalım diye bu semboller verilmiştir.

Kur'an ayetleri tüm boyutları ile insanın özetini vermektedir. Dolayısı ile ayetler  insanın çeşitli boyutlarının hal dilidir. Ayetlerdeki sembollerin karşılıklarını, erenlerin dediği gibi "Her ne ararsan, kendinde ara" sözünün ışığında her insanın, kendinde bulması gerekir.

Sistem o kadar hayret vericidir ki, aslında  her şey apaçık anlatılmıştır. Ama vehim ve şartlanmalarımızın bürümüş olduğu egomuz nedeni ile gözümüzün önündeki hakikatten her an perdelenerek yani şeytanımızı(bilinç altı negatif bölgemizi) özümüze secde ettiremeyip her an, cennetten kovulmaktayız.

*Her şeyin zaman ve mekan üzerinden algılandığı, boyutsallık gerçeğinin bilinmediği zamanlarda farklı boyut varlık(cin, melek, şeytan) ve oluşumları mekansallık ve dünyevi zaman kavramları ile sanki uzayın bir yerindekilerden söz ediyorlarmış dile getiriliyordu. 

Bu yüzden kutsal kitap ve söylemlerde ifade edilen zamansal tanımlamaları boyutsallık üzerinden anlayıp, değerlendirmek gerekir. Bilimsel verilere göre zamanı algılama biçimimiz, beynin algıladığı dalga skalasındaki frekansların bizde oluşturduğu bir algıdır. 

Yorumlar

  1. Çok teşekkür ederim her şey için, Allah razı olsun. Bir de anlamak istediğim rüya ile uyanıklık arası eskilerin tabiri ile karabasan olayının yaşandığı durum var, hareket edemeyip bağırdığı ız seslendiği iz ama kimsenin duymadığı, o anda o mekandayım mekandaki sesleri duyuyorum, ama hareket edemiyorum ellerimi kolları bağlayan veya ısıran veya bir kez vucuduma elektrik verildi sanki. Ve bu durumdan besmele çekip Felak nas ve ayetel kürsi okuyarak kurtulabiliyorum. Bu arafta gibi olduğum durum nasıl açıklanabilir.

    YanıtlaSil
  2. cinlerle ilgili kuranda geçen o kadar olayı bu anlayışa nasıl sığdıracaksınız ? mesela Hz. Süleymanın öldüğünü farkedemeyen cinleri yada tahtı getirebileceğini söyleni, dalgıçlık yapanı, Kuran okunduğunda dinleyen müslüman cinleri, yapılarının dumansız ateşten diye tarif edilmesi (bunu frekansa ve enerjiye bağlayacaksanız insanın topraktan yaratılmasıda havada kalır)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder