Tesadüf yoktur, İlahi plan tevafuk vardır – Tevhid mührü
Yaşadığımız olaylar karşısında çok defa şaşırır, hayrete düşer, ne kadar şanslı veya ne kadar şanssız olduğumuzu düşünürüz. Evlendiğimiz insan, akrabalarımız, çocuklarımız, arkadaşlarımız, ismimiz, işimiz, karşılaştıklarımız, kızdığımız insanlar "tesadüf" olarak mı hayatımızda yer almaktadırlar.
Tesadüf, kainattaki Allah'ın tevhid mührünü göremediği için her şeyin rastgele, oluştuğuna inananların düşünce tarzı olan "ateizm" inancını oluşturan ana kavramdır.
Fakat kainatta tesadüf yoktur. Gerçekleşen her olay önceden planlanmış, bir büyük resmi oluşturan pazılın parçaları gibidir. Hadiselerden oluşan kareler tek başlarına bir anlam taşımaz. Bunun için insan yaşananları ilk anda anlamlandıramaz.
Yaşam içerisinde, öyle fırtınalar yaşanır ki, o anda hadiseler korkunç, acı dolu, haksız gibi görünür. Kimi zaman sevinir, kimi zaman üzülür, kimi zamanda kaygılar taşırız.
Fakat her olayın bir nedeni, yaşadığımız her şeyin bir sebebi vardır. Ya bizi yaşam içerisinde bir yerlere götürürler ya da bize bir şey öğretirler. Bunun ancak fırtına dindikten sonra farkına varabiliriz.
“And olsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele" (Bakara Suresi, 155)
Doğduğun aile, gittiğin okul, yolda karşılaştığın bir insan, konuşulan bir söz, başına gelen bir hastalık, yaşanılan sıkıntılar, hayatta karşılaşılan hiçbir şey ama hiçbir şey rastgele oluşan tesadüfü şeyler değildir.
Duymak isteyene, yaşanılan her şey, bilincinin ana programını tamamlama yolunda, tekamülünde öğretmenlik yaparak, bir şeyler söylemektedir.
Bu yüzden yaşananlar, tesadüfen, rastgele değil, olması gerektiği şekilde ve zamanda “tevafukken” (ilahi program dahilinde)oluşmaktadır.
Bunun anlamı şudur, hayatımızdaki hiçbir şey rastgele oluşan tesadüfi bir durum değildir. ''O’nun bilgisi ve izni olmadıkça tek bir yaprak dahi düşmez.''(Enam suresi, 59)
Bunun anlamı şudur, hayatımızdaki hiçbir şey rastgele oluşan tesadüfi bir durum değildir. ''O’nun bilgisi ve izni olmadıkça tek bir yaprak dahi düşmez.''(Enam suresi, 59)
Yaşam içerisinde olumlu, olumsuz kabul ettiğimiz şeyler, kader denilen kişiye has yaratılış programı dahilinde yaratıcı tarafından en hassas matematiksel hesaplamaları yapılarak denk getirilmiş ve kişiye sunulmuş tevafuklar dan oluşan ilahi ikramlar dır.
Yani, her şey yaratıcı tarafından belirli bir plan dahilinde, hesap edilerek bir denge içerisinde oluşturulmaktadır.
Bu fark edildiğinde, yüzümüzde, gözümüzde, ağaçta, meyvede, atomda, güneşte ve kainatın tamamında bir gizli matematiğin işlediği, bir pergelin, cetvelin, sürekli çalıştığını fark ederiz.“Şüphesiz biz her şeyi belli bir ölçüye, düzene ve plana göre yarattık” (Kamer Suresi, 49)
Kainattaki ilahi program içerisindeki bu muazzam denk gelişleri yani “tevafuk” gerçeği eski çağların ilim adamları ve filozofları tarafından da biliniyordu. Bundan dolayı Platon (MÖ 427 – MÖ 347) “Allah daima geometri kullanır” demiştir.
Çünkü kainata baktığımızda Allah'ın her yarattığı şeyde ilahi, hesaplı bir denk geliş “tevafuk” olduğunu görür ve onun bunlar üzerindeki tevhid mührünü fark ederiz.
Mesela; Güneş sistemi ile atomun yapısı birbiri ile ilahi bir benzerlik, denklik (tevafuk) oluşturmaktadır. Bu tesadüfen olabilir mi? Allah sonsuz modeller olmasına rağmen ikisinde de, aynı modeli kullanmıştır.
Bunun sebebi, Allah'ın bir oluşunun işareti olarak kainata vurduğu tevhid(teklik) mührüdür. Tevafuk ile oluşan bu ilahi mühür zerreyi ve güneş sistemini yaratanın Allah olduğunun, kainatın ve insanların başıboş olmadığının ilanıdır.
Dünya alemindeki zerreler, güneşler ve tüm kainat üzerindeki bu hassas hesaplamalar, alemlerin Rab'binin aynı hassas ölçülerle insanın tüm fiil ve amellerini değerlendirerek, insanın ahiret matematiğini oluşturduğunun da açık bir delilidir. Yani dünyadaki bu ilahi matematik, ahirete tevafuk ederek en hassas şekilde çıktı oluşturmaktadır.
Bu ilahi hassas, yüksek mühendisliğin farkına varan insan, keşke şunu yapsaydım da böyle olmasaydı veya böyle olsaydı bu olmazdı!, gibi kendisini, etrafındakileri suçlayıcı, pişmanlık oluşturan ifadeler kullanmaya hakkı olmadığını anlar ve bu durumun verdiği ıstıraptan kendini kurtarır.
Bu hakikati idrak eden insan, Allah'ın yarattığı her şeyin yerli yerinde olduğu bilinci ile yapabileceğinin en iyisini yapmaya gayret edip, nefsine hoş gelen şeylere “Şükür” eder.
Zor gelene ise Allah'ım benim göremediğimi sen görüyorsun, mutlaka, sonunda bir hayır vardır, en doğrusunu sen bilirsin diyerek, işlerini Allah'a havale edip, tevekkül içerisinde “Hamd” eder.
Zor gelene ise Allah'ım benim göremediğimi sen görüyorsun, mutlaka, sonunda bir hayır vardır, en doğrusunu sen bilirsin diyerek, işlerini Allah'a havale edip, tevekkül içerisinde “Hamd” eder.
Yorumlar
Yorum Gönder