Mehdi'nin yolu - Mutlu ve huzurlu - Abdullah olabilmek

Hepimiz neye sahip olursak, olalım, yaşamımız boyunca sahip olduklarımızın dışında farklı şeylere sahip olmayı ister, bunun içinde çaba gösteririz. Hep bir beklenti içerisindeyizdir. İsteklerde bulunur. Gerçekleşmeyince de mutsuz oluruz.

Oysa, her istediğinin gerçekleşmesini bekleyip, mutlu olmak, her esmayı istediği an da açığa çıkarabilmeyi gerektirir. Bu da Allah’lık iddiasında bulunmak demektir.

Her dileğin, kabulünü beklemek ise hiçliğinin idraki ile nefsinin kulluğundan kurtulup, “Abdullah”(Allah’ın kulu) olabilen,“kâmil insan”bilincinde olmayı gerektiren bir durumdur. 

İnsanın, her şeyden mutlu olup huzur duyabilmesi için, nefsin kül edilip, hiçliğin idrak edilerek nefsinin kulu olmaktan kurtulup, kendi rabb’inin rehberliğinde ulaşacağı, Allah'a kul "Abdullah“ olması gerekir.  

“Abdullah” yokluğunu fark etmenin idraki içerisinde, kemale ermiş, dünyevi hiçbir şeye önem vermeyen, iç âlemin de gerçek huzuru ve mutluluğu yaşayan, her anı Allah’la olan kişidir.

İnsan için bundan,yani Allah'ın kulu,olmaktan daha büyük bir mertebe yoktur. Abd'iyetini (faniliğini,hiçliğini,yokluğunu) fark edebilen bu yola baş koyar. Çünkü “abd” (kul) olan Allah'a erer. Abdullah olur.

Benlik algısı ile fesat, fitne çıkarıp, kırıp, kan dökme özelliği ile yeryüzüne gelen âdemin (insanın) var oluş nedeni, aslında farkındalığa ulaşıp “Abdullah” olarak, sonsuz huzuru ve mutluluğu yaşayabilmektir.  

Benlik algısı ile nefse kul olup yaşamak "Deccal”in**yoludur.“Hiç” olduğunun idraki ile yaşamak ise “Abdullah” olan “Mehdi”nin* (hidayete erdirenin)yoludur. 

Hz. Muhammed(sav) tarafından ifade edilen“Mehdinin adı, benim adımın aynısı, onun babasının adı da babamın adının aynısı (Abdullah)dır” hadisinde ki mananın sırrı da buradadır.

Bu “hiç” olarak Allah'a abd(kul) olduğu bilincine ulaşıp,bu bilinç ile yaşayanın(ölmeden önce ölüp, yeni bir bilinç ile doğması ile) hidayete ererek, huzura kavuşup, mutlu olacağı anlamındadır.

Herkesten,tecelli eden mana, herkesin kendi rabb’ine tabi oluşunun bir neticesidir. Kişinin sahip olduğu esma terkibini oluşturan mana o kişinin rabb’idir. Kişinin rabb’i onun nefsini terbiye eden, kendisine Abdullah olmaya giden yolu gösteren, bu yolda onu eğiten rehberidir,öğretmenidir.

İnsan var olduğu dünyasında, celal sıfatının manaları (sıkıntı,mücadele,arbede,vb) nefsine“kul” olup yaşarken, aynı zamanda özünde de, ruhunu cemale (huzura) ulaştıracak kendi manasını oluşturan isimlerden oluşan kendi rabb'ini(rehberini )bulundurur.

Herkesin esma terkibi farklı olduğu için, kimsenin rab’i (öğretmeni) kimseye benzemez. Herkes kendi manasını oluşturan isimlerden oluşan kendi manasına, kendi rabb’ine tabidir. Bu yüzden her varlık kendi manası doğrultusunda terbiye olur. O doğrultuda hareket eder. Manasına, rabb’ine uyup onun rehberliğinde hareket eden de, dünya(sın)da huzur bulup, mutlu olur.

Esma terkiplerinin oluşumu o kişinin nefsini oluşturur. Oluşan bu nefsi bireysel, bütünden ayrı benlik olarak algılamak ve bu benliğin istek ve arzularının esiri olmak insanı felakete götürür. Rab ise bu esma hükümlerini açığa çıkartma(karşılığını verme, ceza) özelliği ile nefsi terbiye eden, eğitendir. Bu eğitimin neticesinde oluşan farkındalıkla, insan nefsini oluşturan esmaların hakikatini (Rabb'ini) bilir.


İnsanı huzursuz edip, azap veren, Rabb’inin değil de, nefsinin rehberliğinde hareket etmesidir. 

Var oluş manasının (rabb’inin) aksine hareket edende, komuta nefs (şeytan) ın eline geçtiği için, kişi kendi varlığının aşikâr olduğu manalardan uzaklaşarak, doğru yoldan çıkar. Bu durumda da, ne kadar maddi zenginliğe sahip olsada huzuru bulup, mutlu olamaz.

İnsan nefsinin istekleri doğrultusunda hareket ettiğinde nefs (şeytan) ana manayı örten (kafir) olur. Bu durumda insan rehberinin yani rabb’inin gösterdiği doğru yolu göremez. Bu durumda insanın içinde bir huzursuzluk, mutsuzluk, isyan oluşur.

Bu mutsuzluk ile başlayan isyan, insanı yaşamdan da, Allah’ın kulu (Abdullah) olma yolundan da uzaklaştırır. Bu mutsuzluğun adı "Dünya Cehennemidir.” Bu yüzden, manasına ters hareket eden, sistem gereği farkında olmadan kendi, kendisini cezalandırarak, acı çeker.

İnsanın mutlu olabilmesi için kendi manasına yani rabb’ine yönelmesi gerekir. Rabb’ine yönelmek demek; İnsanın ulaştığı farkındalık neticesinde özündeki, varoluş manasını oluşturan yapının (rabb’in) açığa çıkararak, dünyevi bedensel yapıya dönük nefsi, var oluş manası yönünde eğiterek, terbiye etmeye başlaması demektir. 

Nefsi eğitip, onu hazırlayan kişinin rabb’i,onu“Alemlerin Rabb’i olan Allah'ın”huzuruna götürür. Bundan kişinin varlığını oluşturan yapı hoşnut olur. Bu da varlığın huzur bulup, mutlu olması demektir.

Bu süreç sırasında bir takım sancılar yaşanır. Kişinin terkibinde bulunan esma'ların, nefse yaptığı baskı ile oluşan sıkışma neticesi“Celal”halleri yaşanmaya başlar. Biz buna "Sıkıntı,Bela" deriz. Bu durum ariflerin deyimi ile “Celal’in gözünden, Cemal’i seyretmektir.”

Allah’ın “Celal” ismi ile oluşan bu süreç de kişi, nefsinin tuzaklarından yanarak, arınmaya başlar. Farkındalığı artar ve kendi fıtratına göre faydalanıp, değerlendirebileceği yeni bir açılıma kavuşur.

Bu açılım neticesinde oluşan bilinç sıçraması ile de kişinin hakikatine ait bilgi “özünden, bilincine” doğru akmaya başlar. “Zül celali vel ikram (Celali ile ikram edici)" (Rahman suresi/27)

Bu sırada oluşan yüksek enerji ile insan özündeki hakikatini, kapasitesi oranında açığa çıkarabilmenin lütfü ile "ikra"(oku) hükmünü alır. Evrensel sistemi okuyabildiği oranda da Allah'a olan “Haşyeti“ artar.

“Allah’a karşı ancak, kulları içinden âlim (anlama ve kavrama yeteneğine ve kapsamlı vahiy bilgisine sahip) olanlar, ona haşyet (derin saygı ve hayranlık) duyarlar.” (Fatır suresi/28)

Bu makama ulaşan bilinç, Allah'ın manası olan nurunu içine aksettirir, o nur ile kalp aydınlanır. Aydınlanan kalp, aklı harekete geçirir. Akıl, kalp gözü (basiret) ile görüp, algılamaya başlar. 

Bu suretle, hiçliğini fark edip, idrak eden bilinç de, benliğe, maddeye, nefse kul, köle olma durumu ortadan kalkarak, tam bir teslimiyet duygusu ile Allah’a kul “Abdullah” olunur.

Bu durum iç âleme baharın gelişidir. İç alemdeki bu uyanış ile oluşan farkındalık ile insan da huzurun manası zuhur eder. Kul rabb’inden emin olur. Rabb’inden emin olan kul huzur bulur. Mutlu olur.

“Ey huzura kavuşmuş insan!.. Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabb'ine dön (Seçkin) kullarım arasına katıl ve Cennetime gir!” (Fecr suresi 27-30)

 *Mehdi  Allah’ın istediği doğru yola, Hidayete erdiren yüksek ilim ağırlıklı, bilinçsel yapıdır. Aynı zamanda kurtarıcı demektir. Mehdi olarak gelecekte gelmesi beklenen, bir şahıs, bir kişi değildir. İnsanın bilincini hidayete ulaştıran ilim o kişinin mehdi'sidir. 


**Deccal  Yanlış değerlendirme neticesinde var oluşu ben'lik üzerinden algılayıp, bilincin kendini bütünden ayrı bir tanrı olarak kabul etmesi ve bedensel boyutta bu durumu yaşamasıdır.

Yorumlar