Kula kul köle olmak – Korunmak
Dışsallık zannına kendimizi öylesine inandırmışız ki! Her şeyimizi ötedeki bir tanrıya havale edip, kendimizden ve sahip olduklarımızdan haberimiz olmadan yaşadığımız için, esma terkibimize (benliğimize) hükmedemiyor, bu yüzden de gerçek bir korunmaya sahip olamadığımız dünya(mız)da, kendi dışımızda oluşturduğumuz ötekilerden korunabilmek için devamlı savaşarak yaşıyoruz.
Oysa ki!. İnsan, Allah sisteminin farkına varıp, ona uyum sağladığında sistem gereği otomatikman korunmaktadır. Kendisi istemedikçe de dışarıda sandıkları ona hiçbir zarar verememektedir. Vermeleri de mümkün değildir. “Hiç kimse yoktur ki!.Üzerinde onu koruyan, denetleyen bir koruyucu bulunmasın.”(Tarık suresi/4)
Sistemde hiçbir varlığa, mutlak surette müstakil bir var oluş içerisinde sınırsız güç ve hakimiyet verilmemiştir. Her varlığın gücü, kendi esma terkibi “rab’liği” ile sınırlıdır. Bunun farkında olmayan rab’liği bedenine vererek firavun olur ve şeytanına hizmet eder.
Şeytan (nefis) arzula, sahip ol, hükmet, yarat, kontrolü elinden bırakma, arzuladığın her şey senin olabilir güç sende, gücün var diyerek içimizden sessizce seslenir.
Çünkü, şeytanın en önemli odağı güç tür. Nerede elinde güç bulundurma, sahip olma, hükmetme, düşüncesi varsa orada şeytanın tuzağı vardır. Çünkü, bireysel olarak gücü elinde tutmaya çalışan sonuçta güçsüzleşip, gücü başkasına devretmeye ve teslim olmaya mahkumdur.
İnsan arz’dan, arşa (özünden, benliğine) bir etki ile dünya(sın)da açığa çıkarttığı ve sahiplenip, benliğine mal ettiği güç odaklarını kaybetmemek ve daha fazlasına sahip olma hırsı ile bilincinin bulunduğu her boyuttaki dünya(sın)da onların karşısındaki tehdit oluşturan güçlerle savaşır.
İnsanın dışarıda sanıp savaştığı bu güçler aslında, Allah sistemi gereği, esma terkibi (rabbi) vasıtası ile farkında olmadan kendi dünya(sın)da kendisinin açığa çıkarttığı, hiyerarşik güç yapısına sahip varlıklardır.
Unutulmamalıdır ki!. Allah’a teslimiyet göstermeden, sahiplendiğimiz haddi aşan, benliğe dayalı her güç kabulü (mal, mülk, şan, şöhret, vb.) ve bunları bütünden ayrı bireysel kontrol etme arzusunun bilinçte oluşturduğu etkinin, sistemdeki karşılığı olan tepki, diğer güçleri dünya(mız)da oluşturarak onlara kul, köle olmamıza neden olur.
Bu şu demektir; Güç varsa, bu gücün karşı aktörleri de olması gerekir ki!.. Kişi kendi gücünü görüp, algılayabilsin, gücünü ötekilere karşı kullanabilsin. Bu yüzden insan, benim kendime ait bağımsız bir gücüm var deyip, bu gücü sahiplendiğinde, sistem gereği, rabbimiz, malik(sahip) olduğumuz, esma terkibi oranında, ilahlık vasfıyla hükmederek, birbirinden ayrı benlik ve güçlere sahip, gücümüzün karşısındaki farklı muhatapları, otomatikman oluşturarak, dünyamızda açığa çıkartır.
Yani, güç bende dediğimizde, sahiplendiğimizde aslında farkında olmadan bilinç altı vasıtası ile dünya(mız)da başka güçlere hayat vermiş oluruz. Bu durumda da, güçlü olan, güçsüze hükmeder. Sonuçta da, ya teslim olursun, ya da teslim olmayanı teslim alırlar.
Bu durumda da kişinin dünya(sın)da daha fazla gücü olan, gücü daha az olana hükmeder. Bu da Kula kul olmaktır. Kula, köle olmaktır.
Peki!. Bu durumda kimden şikayetçi olacağız? Güç bende, hayatımı ben kontrol ederim, dediğimizde, diğerlerini dünya(mız)da oluşturup, onlara bağımsız güçlerini sistem gereği biz kendi ellerimizle vermedik mi?. Tekliğin ve bütünlüğün gerçek güç olduğunu göremeyip, içine düştüğümüz güç sarhoşluğu içerisinde kendimizi hakikatten perdeleyip, Allah'ın sonsuz rahmeti dışına kendimizi biz atmadık mı?.
Şimdi!. Güç bende diyerek, gücünü kendi yayınımızla reddettiğiniz Allah’ımı suçlayacağız? İsteseydi bunlar başıma gelmezdi, bu yaşadıklarım Allah’ın gazabımı diyeceğiz.
Oysa!. Allah'ın gazabı denen şey, kulun Allah sistemini (Sünnetullah) yanlış kullanması neticesinde, bunun karşılıklarını kendi yaşantısında açığa çıkartıp, neticelerini dünyasında yaşaması olayıdır. Yani Allah'ın gazabı, kişinin kendi yaptıklarının karşılığını sistemden otomatik olarak alması hadisesidir.
Oysa ki!. Sadece öz’de var olan Allah’a teslim olmak ise onun nezdinde diğerlerini teslim almaktır. Bunun için de Allah katında dinin adı İslam’dır. Manası Allaha teslim olmaktır.
Oysa ki!. Sadece öz’de var olan Allah’a teslim olmak ise onun nezdinde diğerlerini teslim almaktır. Bunun için de Allah katında dinin adı İslam’dır. Manası Allaha teslim olmaktır.
Bunun içinde yapılması gereken nefis şeytanının bize sunduğu arzularla dolu sahte cenneti red etmek, Allah benim için ne takdir etti ise ben ona razıyım diyerek, teslimiyet hali ile “rıza” bilincine ulaşmaktır.
Bu bilince ulaşan, tek güç olan Allah sistemine (sünettullaha) şahadet etmiş/şahit olmuştur. Yaşamını bu tek güce teslimiyet içerisinde bir kul olmanın bilinci ile “Razı” olarak sürdürür.
"Allah onlardan razı, onlar da Allah dan razıdır, İşte büyük kurtuluş ve kazanç budur." (Maide suresi/119)
İşte Kur’an bize bizden haber veriyor. İnşallah! Okuruz. Unuttuğumuz özümüzü hatırlar, halleniriz.
Yorumlar
Yorum Gönder