Dua'nın adresi

Allah kabul etmeyeceği duayı ettirmez. Dua ediyorsak kabul olacaktır. Fakat zaman zaman ettiğimiz dualara neden cevap gelmediğini, kabul olmadığını sorgularız.

Aslında cevap gelmiştir. Fakat, insan yanlış frekansta(çokluk algısında, şirkte) olduğu için dualarına gelen cevabı alıp, kullanamamaktadır.

Buradaki problem şirk, benlik(ben ve ötekiler)dir. Ben(lik) var olduğu sürece, gelen dilek, dua ötekilerle(şirk) perdelenmekte doğru adrese (kendinden, kendine) ulaşamamaktadır.

Çünkü, Allah’dan duamıza karşılık, cevap alabilmemiz için insansılık dan (çokluk algısına sahip, benlik ile var olan hayvansı) yapıdan, "kamil insan"(teklik bilincinde) olmanın ilk aşaması olan “Adem” frekansına yani özümüzde var olan “Nebi” boyutuna bilinçsel olarak geçmemiz gerekir.

Dileğin, duanın cevap bulacağı adres (özde var olan) "Nebi" boyutudur. "Ben(lik)" ortadan kalktığı zaman, ilahi hitap ile verilen selam ve dua buraya, yani öz’de var olan "Nebi" boyutuna gider. Hedefine ulaşır. Kendi duası, kendisinde karşılık bulup, gerçekleşir. 


Varlıktaki benlik(çokluk algısı,şirk) ortadan kalkmadan da, O boyut fark edilip açığa çıkmaz. Dua ve dilekler, yanlış adreste, benlik, şirkte(çokluk algısında, ötede) takılır kalır.
 
"Et tahıyyatu lillah, ves salâvatu vet tayyibat! " (Her şey, sadece Allah’a mahsustur.)

Cevap ise Rabbinden, “özündeki Nebi’ye” hitâben gelir.

“Es selâmu aleyke ya eyyühen nebiyyü, ve rahmetullahi, ve berekatuh,” (Ey nebi, Allah’ın rahmeti, bereketi ve selamı üzerine ol.)

“Esselâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhis-sâlihîn”. (Selam bize ve kulluğunu ifa etmekte tüm “sâlih”lere olsun)

Ve bu selâmlar, özündeki “Nebi”den dalga dalga yayılır. Tüm hak yoluna (salâha) ermiş, hakikat yolcusu “sâlih”lere.. 

***

“Bu dünyada Hak(Tek) den gayrı nesne yoktur. Onun için insan ne ederse kendine eder.

O kimse ki kelime-i tevhidin manasını hal eder, yaşar ve ona göre hareket eder, Allah’tan başka fail, Allah(tek)den başka mevcut yoktur demek suretiyle failin ve mevcudun Hak olduğunu bilirse, can, canan olmuş olur. O kimse, her mevcudun Cenab-ı Hakk’a bir mazhar olduğunu görürse ondan Hak görünür.

İşte ilim ve irfan budur. İrfan sahibi, mârifet sahibi dediğimiz bu kimselerdir. O zaman, alem içinde ona hayret ve ibretten başka bir şey kalmaz. Çünkü kaç kıyamet görmüş, herkes gibi bir adam iken, ne büyük tasarrufa sahip, ne azim bir varlığa malik olmuş ve “Fena” mertebesinden “Beka” mertebesine geçmiştir." (Ken'an Rifâî Hz.)

Yorumlar