Geçmiş ve Geleceği değiştirmek - An'da olmak
Geçmiş - Gelecek tümüyle Allah indinde "an” anlamında olan "dehr" kelimesiyle ifade edilmiştir. Dehr kelimesiyle anlatılmak istenen boyut, tüm varlığın kendisinden oluştuğu evrensel enerjidir. Allah'ın kudret sıfatının açığa çıkışıdır.
Allah indinde zaman ve mekan kavramı olmadığı için “geçmiş, şimdi, gelecek” aynı noktada, aynı “an”dadır. Dolayısı bu boyut itibari ile her şey olmuş bitmiştir. Hz. Muhammed(sav) bu olayı "Allah'ın ilminde kalem (her şeyi yazmış) kurumuştur.” Hadisi ile ifade etmiştir. İnsan indinde ise zaman ve mekan içerisinde algılayanın algısına(niyet, düşünce, vb.) göre mana şekil bulmaktadır.
Farkında olmasak da, zihnimizden geçen her düşünce, her niyet (dualar-beddualar) zaman dilimlerini (geçmiş-geleceği) otomatikman etkileyerek dünyamızı dolayısı ile yaşadıklarımızı oluşturmaktadır..“Ameller niyetlere göredir; Herkesin niyeti ne ise eline geçecek odur.“ Hz. Muhammed(s.a.v)
Çünkü, an içinde yapılan herhangi bir bilgilendirme (niyet, düşünce, vb.) holografik yapı (her zerrede, bütünün kodlu oluşu) nedeni ile diğer dilimlerinde otomatikman birbirlerine bağlanmasını sağlar. Bu da parçalanmamış geçmiş ve geleceğin (bütünselliğin) aynı an da var olduğu zamansızlık içerisinde, bir sonraki an da yaşanacakların “yazılması” demektir.
Yani, zamansızlık içerisinde bütünün yüklendiği bilgi (niyet, düşünce) bir sonraki an da “gelecek” de açığa çıkacak fiili oluşturur. Bu suretle insan yaptığı algılama (niyet, düşünceler) ile bir sonraki “an” daki yaşayacaklarını fark etmeden otomatikman kendisi oluşturmuş, özde "yazmış" olur.
Evrensel sistem içerisinde geçmişin etkisi, geleceğe yön verirken, farkında olmasak da gelecek de geçmişe etki edebilmektedir. Çünkü sistem de “an” içerisin de saklı düzen halinde geçmiş ve gelecek birlikte hareket etmektedirler.
Atom altı boyut itibari ile “geçmiş, şimdi, gelecek” birbirlerini etkileyerek aynı doğrultuda ortak bütünsel, eş zamanlı bir davranış sergilemektedirler. Buradaki etkileşim klasik anlamdaki etki, tepki biçiminde olmayıp bilgilendirme şeklinde olmaktadır. Gelen bilgi yüklü dalga, sahip olduğu tüm bilgiyi çevresine aktararak, bütünün bu bilgi doğrultusundaki hareketini belirler.
Holografik yapı (her zerrede, bütünün kodlu oluşu) nedeni ile parçacığa o an da yapılan herhangi bir bilgilendirme (niyet, düşünce, vb.) diğer parçacıkların da bu doğrultuda birbirlerine bağlanmasını sağlar. Bu da parçalanmamış geçmiş ve geleceğin aynı an da olduğu bir bütünselliği oluşturur.
Bütünün bu bilgi doğrultusunda şekillenmesi, bir sonraki an da yani “gelecek” de açığa çıkan fiili de, bu bilgi (niyet, düşünce) doğrultusunda oluşturur. Yani varlık bütündeki bilgi içerisinden sahip olduğu veri tabanının kapasitesi doğrultusundaki algılama (niyet, düşünceler) ile bir sonraki “an” daki yaşayacaklarını oluşturmaktadır.
Geçmiş, gelecek her an gelen bilgi (niyet, dilek, vb.) doğrultusunda birbirlerini bilgilendirmek sureti ile etkileyerek aynı doğrultuda ortak bütünsel bir davranış oluşturduklarından “an” da ki atom altı kuantum etkileşmeleri sonucu “geçmiş” de ki bilgide otomatikman bu bütünsellik doğrultusunda değişir.
Dolayısı ile bir bütünün her hangi bir diliminde (geçmiş, gelecek) vuku bulan bir olay, otomatikman diğer dilimleri de etkilemektedir. Buna göre geçmişte yaşanan bir olay, geleceğe etki edebiliyorsa, gelecekte yaşanacak bir olayda geçmişe etki edebilmektedir.
Bundan dolayı her düşünce, her niyet (dualar- beddualar) diğer dilimleri de otomatikman etkileyerek değiştirmektedir. “Bu olay Kur'an'da (Zümer suresi/ 35)"Allah, onların geçmiş de yaptıkları en kötü şeyleri (günahları) dahi örter (değiştirir.) Yapmış olduklarının en güzeliyle onların ecirlerini vererek, onları mükâfatlandırır(günahlarını sevaba çevirir)" şeklinde ifade edilmiştir.
Yani an itibari ile sabit bir gelecek olmadığı gibi, sabit bir geçmiş de bulunmamaktadır. Algılamalarımız (niyet, dilek, düşünce, vb.) sonucu her an farklı bir geçmişi farkında olmasak da oluşturarak yaşamaktayız. Bu da Kur'an’da (Rahman suresi/29)"O her an yeni bir oluş, yeni bir yaratış üzerinedir” şeklinde ifade edilmiştir.
Normal günlük zaman birimiyle beyinleri şartlanmış kimselerin "an" da var olmayı anlaması imkânsız olduğu için, Kur'an’da pek çok olay gelecek, geçmiş zaman ifadeleri ile anlatılmıştır.
An içinde yaşamak, farkında olmak, şuurlu ve uyanık olmak demektir. An’da ne geçmişin takıntıları ne de geleceğin beklentileri vardır. An tek liktir. An da biz ve dikkatimizi gerektiren konudan başka hiç bir varlık yoktur. An içinde teklik (birlik) dolayısı ile bir yalnızlık vardır. İşte bu durum da pek çok insanı rahatsız eder. Bu yüzden de an’da değil zam an da var olmayı tercih ederler.
Oysa "zaman" kavramı bizim "vehim" yollu var kabullendiğimiz geçmişin hatıraları, geleceğin ümit ve beklentilerini içerisinde barındıran çokluk algılamalardan oluşan bir süreçtir.
Bu süreçteki geçmiş ve geleceğin içerisinde bizi koruyan, sahip çıkan, seven, kendimizin dışında sahiplenerek algıladığımız bir çok varlık vardır. Bu varlıkların oluşturduğu illüzyon kişinin farkındalığını engelleyerek, ondaki benlik duygusunu kemikleştirip, bilincini hakikatten perdeleyerek onu uyutmaya devam eder.
Yorumlar
Yorum Gönder