Paralel evrenler

Beynimiz her an milyonlarca bilgiyi alır ve bilinçaltında kaydeder. Fakat “beş duyunun” sınırlı kapasitesi nedeniyle biz bu algılamanın çok azının farkındayızdır.

Bilinç altında oluşan sonsuz bilgi(data) birikiminin oluşturduğu potansiyel sonucu her bir olayın oluşacak tüm ihtimallerinin hepsi eş zamanlı olarak sınırsız alternatif (paralel) evrenler şeklinde bilinç altında hazır bulunmaktadır. Yani “bir fiilin sonucunun tüm ihtimalleri, olasılıkları bilinçaltımızda mevcuttur. 

"Siz dininizi(sistemi) Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah (sistemin yazılımcısı olarak, tüm alternatifleri) göklerde olanları da bilir, yerde olanları da. Allah her şeyi hakkıyla bilendir." (Hucurat suresi/16)

Atom altı, fiziğine göre de herhangi bir fiziksel sistem olması gereken durumların bir tanesinde değil bir çok durumun hepsinde alternatif (paralel) evrenler şeklinde, aynı zamanda, eş zamanlı olarak bulunabilmektedir.

Buna göre, herhangi bir anda sonsuz sayıda olasılık vardır. Ve bizler sonsuz zaman çizgileri alternatif evrenler içerisinde bu olasılıklardan veri tabanımız doğrultusunda verdiğimiz kararlarla seçimini yaptığımız bir tanesinde yer alırız. Seçimini yaptığımız bu fiillerden de sorumluyuz dur.

"Rabbin hakkı için, onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz." (Hicr suresi/ 92,93) 
"Artık kazandıklarının(kendi iradelerinin) karşılığı olarak, az gülsünler, çok ağlasınlar." (Tevbe suresi/82)

Bilinçaltındaki sınırsız bilgi (data) okyanusundaki değerlendirme işlemleri sırasında “ben”lik hiç bir şeyin farkında değildir. Zihnimizde canlanan yani farkına varıp da algıladıklarımız belirli bir süre sonra benliğinin oluştuğu üst beyne gönderilmekte ve yaşadıklarımızı, dünyamızı oluşturmaktadırlar.
      
Aslında, kendi seçimlerimiz zannettiğimiz sonuçların kararları seçimlerimizden önce belirlenmiştir. Bir sınavda cevap şıkkını seçerken veya hangi elbiseyi giyeceğimizi düşünürken aslında bilinçaltında çoktan karar verilmiş ve bu karar doğrultusunda beyin de gerekli mekanizmalar çalıştırılmaya başladıktan çok sonra biz verilen kararı “kendi seçimimiz” olarak algılamaktayız.

Hz. Muhammed(sav) "Allah’ın ilminde kalem (her şeyi yazmış) kurumuştur." Her şey (o boyut da) olmuş bitmiştir. Hadisi ile bu konuya dikkat çekmiştir.

Dünyayı algıladığımız ben(lik) her zaman olayları aslında geriden takip etmekte, biz içte, bilinçaltında yaşananların sonuçlarını çok sonra “dijital formattaki bilgiyi” beynimizin frekans dönüştürülücülüğü işleviyle dışa projekte etmesiyle sanal benliğimizin oluştuğu üst beynimiz kanalı ile dünya(mız)da yaşamımız olarak algılayıp, seyretmekteyiz.

“Ben” diye algıladığımız aslında o ben'in derinliklerindeki bir yapının oluşturduklarının algılanması, yani içte olanın, dışa yansıması olayıdır. "
Bir ben vardır bende, benden içeru"(Yunus Emre)

Beş duyu verileriyle kendisini sınırlamış beyinlerin, bu illüzyona  kendilerini kaptırmasıyla ben(lik) ve dünya diye algıladıkları “fiziksel dışarıdaki yapı” ortaya çıkmaktadır. "

Yani “bilinçaltı” sahip olduğu “veritabanı”nın oluşturduğu program doğrultusunda olayları değerlendirip, yorumlayarak, sonsuz sayıdaki olasılık içerisinden bir tanesini “fiziki dünyamız” olarak algıladığımız “ben”liğin oluştuğu üst beyine (kortekse) gönderir. Beyin de bunu/içte olanı dışa projekte ederek dünyamız/yaşamımız olarak bize algılatır. 

Dünyayı algıladığımız üst beyin, ben(lik), farkındalıkdan uzak kaldığı sürecede, alt beynimizin oldu, bittilerini kabullenmek zorunda kalırız.

Beş duyu verileriyle bloke olmuş, sınırlanmış beyinlerin asla kavrayamayacağı bir gerçekse, insan’ın,  iç dünyasının, dışarıda diye algılanan fiziksel dünya ile bire bir ilişkide olduğu gerçeğidir.

İnsan kendi “öz”üne yönelerek benliğinden uzaklaşıp “dua“ ettiğinde o andaki tüm yönelimi ve istemi tamamen kendi öz’ünde (rab’binde) kendi iç dünyasında gerçekleştiği halde, ettiği “dua’nın sonuçlarının” dışarıda diye kabullendiği fizik dünyada ortaya çıkması “kişinin iç dünyası ile dışındaki  bağın ve birliğin açık bir göstergesidir”.

Bir dileğin, isteğin gerçekleşmesi, kişinin bilinçaltı ile fiziki boyutun değerleri arasındaki kaçınılmaz ilişkinin sonucudur. Öze yönelerek yapılan dualar, geleceğe dönük görülen bir rüya sonucu verilen bir karar ile bilinçaltındaki olayların sonsuz sayıdaki alternatif sonuçlarının mevcut olduğu “paralel evrenler” arasında bir kuantum boyutundan, diğerine boyutsal sıçrama yapmak suretiyle kişinin  kendisini daha olumlu bir neticenin oluştuğu boyutta bulması mümkündür.

Başına gelecek olumsuz bir olayın sonucunu değiştirmek gibi, bu da “olacak bir fiilin sonucunun”  yani “kader’in, kaza’sının, hükmünün değişebilmesi” hadisesine açıklık getirmektedir. Hz.Muhammed(sav) "Dua belayı def eder" hadisi ile bu konuya dikkat çekmiştir.

Eş zamanlı olarak, mevcut olan "paralel evrenler" arasında bilinçte yapılacak boyutsal kuantum sıçramaları sonucu oluşacak "yeni oluşumlar" kişinin dünya(sın)da “yaşamı” olarak yerini alır.

Anda gerçekleşen bu açığa çıkış, her şeyin her “an” yeniden yaratıldığını bize göstermektedir. “O her an yeni bir oluş, yeni bir yaratış üzerinedir”  (Rahman suresi/29)

Sistemin farkına varamayan, kendilerini beş duyu ile kayıtlı dünyalarına hapsedenler için ise “dua” tanrı diye kabul edilen ötedeki bir varlıktan istekte bulunmak ve neden, nasıl olduğu bir türlü bilinemeyen, yaşam içerisinde oluşan bir çok olumsuzluklar ve bunların sonuçlarını “kadercilik” anlayışı içerisinde kabullenerek  “tüketilen yaşamlar” olmaya devam edecektir.

İlmin gerektirdiği bakışla, beş duyu ötesi gerçekleri değerlendirebilme özelliği ile var olmuş beyinler için ise “dua” ötedeki bir varlıktan istekte bulunmak değil, kişinin iç dünyası ile dışında algıladığı dünya arasında ayırım olmadığını anlaması, her şeyin bir biri ile bağlantılı olduğunun, öz de her şeyin “evrensel  tek” bir bilinçten ve güçten meydana geldiğini fark ederek sistemi kullanabildiği oranda fiillerinin alternatif sonuçlarının mevcut olduğu paralel evrenlerden kendisi için en olumlu olanında “sanal benliğini” bulması, algılaması suretiyle bunun sonuçlarını yaşaması olayıdır.

Yorumlar