Mir'ac mucizesi - Öze içsel yolculuk
Yukarı çıkmak, yükselmek anlamlarını ifade eden “Mir'ac” kavramı İslamda Hz. Muhammed(sav)in (boyutsal) yükselerek Allah'ın huzuruna kabul edilmesi olayını anlatır.
Mir'ac, aslına kavuşup, aslında yok olmaktır. Kişi aldığı ilimle, tefekkür içerisinde, bilinçli olarak Allah'a yönelir, salat ederse, kendisinde mirac başlar. Mirac, ilim ile şuur semasında yükselmektir.
Doğumu ile dünyaya gözlerini açan insanoğlu, dünya alemi ile irtibatının azlığı sebebiyle tertemiz ve günahsızdır. Zaman içerisinde dünya tasası ve nefs hilesi arttıkça özünden, huzurdan uzaklaşmakta, gaflet perdesiyle perdelenmektedir.
Mir'âc ın bu ilk etabı salat’ın (Allah'a yönelişin) “secde” safhasında, Allah’da yok oluş (fenâfillah) ile tamamlanışıdır.
“O Allah'ın ni'metlerine şükreder (görür) idi. Allah da onu seçti ve onu Sıratı Mustakîm'e (dosdoğru yola) ulaştırdı." (Nahl suresi/121)
Hz. Muhammed(sav) Mir'ac da, yanında Cebrail olduğu halde yükselmeye başlar. Göğün birinci katında Hz. Adem - ikinci katında Hz.İsa ve Hz.Yahya - üçüncü katında Hz.Yusuf - dördüncü katında Hz.İdris - beşinci katında Hz.Harun - altıncı katında Hz.Musa ve yedinci katında Hz.İbrahim ile görüşür.
Cebrail ile birlikte bu yükseliş cennetin eteklerine (sidretü'l-münteha) kadar devam eder. Cebrail(akıl) bu noktada bir parmak ucu daha ileri geçecek olursam yanarım der ve orada kalır. Hz. Muhammed(sav) ise tam bir iman içerisinde, teslimiyetle (Refref) yükselişini sürdürür.
Cennet ve nimetleri - cehennem ve azapları kendisine gösterildikten sonra Allah'ın huzuruna çıkar. Burada kendisine ümmetinden Allah'a şirk koşmayanların cennete gireceği müjdelenir, Bakara suresinin son ayetleri (285-286) verilir ve beş vakit namaz(Allah' yöneliş, salat) farz kılınır. Sonra Hz. Muhammed(sav) miracını tamamlayarak dünyasına geri döner.
Evrensel yapı holografik esasa dayalı olarak var olduğu için, bütünde var olan her mertebe, her boyut ve katman, her zerrede mevcuttur.
Bu yapı dolayısı ile, "Mir'âc" olayını her kes kapasitesi oranında yaşayabilir. Bu oranda da kişide belirli açılımlar oluşur.
Çünkü, din(sistem)de, mevcut olan hiçbir şey, geçmişte yaşanmış bir olayı anma ritüeli değildir. Yapılması istenen, şeylerin yapan kişiye mutlaka birçok yararlı getirileri söz konusudur.
Kişinin bilinçsel olarak dünya(sın)dan arınıp, benliksiz olarak özündeki Allaha yönelmesi(salatı) sırasında, yaşadığı bilinç sıçraması ile, o kişinin miracı gerçekleşir. Bundan dolayı Hz. Muhammed(sav) “Namaz(salat) müminin miracıdır” demiştir.
Bu yapı dolayısı ile, "Mir'âc" olayını her kes kapasitesi oranında yaşayabilir. Bu oranda da kişide belirli açılımlar oluşur.
Çünkü, din(sistem)de, mevcut olan hiçbir şey, geçmişte yaşanmış bir olayı anma ritüeli değildir. Yapılması istenen, şeylerin yapan kişiye mutlaka birçok yararlı getirileri söz konusudur.
Kişinin bilinçsel olarak dünya(sın)dan arınıp, benliksiz olarak özündeki Allaha yönelmesi(salatı) sırasında, yaşadığı bilinç sıçraması ile, o kişinin miracı gerçekleşir. Bundan dolayı Hz. Muhammed(sav) “Namaz(salat) müminin miracıdır” demiştir.
Mir'ac, aslına kavuşup, aslında yok olmaktır. Kişi aldığı ilimle, tefekkür içerisinde, bilinçli olarak Allah'a yönelir, salat ederse, kendisinde mirac başlar. Mirac, ilim ile şuur semasında yükselmektir.
Doğumu ile dünyaya gözlerini açan insanoğlu, dünya alemi ile irtibatının azlığı sebebiyle tertemiz ve günahsızdır. Zaman içerisinde dünya tasası ve nefs hilesi arttıkça özünden, huzurdan uzaklaşmakta, gaflet perdesiyle perdelenmektedir.
İnsan oğlunun hakikati algılayarak, ebedi huzurda kalabilmesi için özüne gitmesi, içsel yolculuğunu gerçekleştirip “Mir'ac” etmesi gerekir. Mir'ac, nefs ile yapılacak mücadele sonucunda bedeninin elde ettiği kazançla, ruhun asıl dünyasıyla kucaklaşıp Hakk ile vuslata ermesidir.
Mirac, aslında insanın kendi nefsinden başlayarak, bu nefsin hakikatine, özüne yükselme yolunda içsel, varlık mertebelerine şuursal olarak yaptığı bilinç yolculuğudur. “Allah'tan geldik ve O'na dönücüyüz” (Bakara suresi/156)
Mir'ac, iç âlemle, dış âlemin vahdeti (birleşmesi)dir. Cenâbı Hakk’ın cemalini seyretme lütfuna (rüyete) bunun sonucunda varılır. İç alemde, dış alemde insanın kendisinde olduğundan aslında “mirac” yolculuğu kendinden, kendinedir.
Bu yolculukta akıl ile belirli bir noktaya kadar çıkılır. Bu noktadan sonrasını akıl kaldıramaz, devreler yanar. Bundan sonraki yolculuk da tam bir teslimiyet (iman) ile ancak yola devam edile bilinir.
Mir'aç da Hz. Muhammed(sav)in görüştüğü peygamberler, Onun geçtiği mertebeleri ifade eder. Her mertebe tekamül yolculuğunda bir basamaktır. İnsanın özünde de tüm bu mertebeler, holografik yapı gereği mevcuttur. İnsan ancak o basamakları tırmandıktan sonra içsel yolculuğunu tamamlayıp özüne ulaşıp, Hakka kavuşabilir.
Varlıktaki "ben" ortadan kalkmadan, O fark edilemez. O fark edildiğinde, gören, görülende yok olur. Sen, ben kalmaz!..Sen, ben varken, o boyut zaten ortaya çıkmaz!..
Allah'a yönelerek, çıktığı bu yolculuğunda insan “ben” olarak kendisini algıladığı “birimsel varlık” olgusundan yola çıkar ve kendisine ait bir varlığının olmadığını hiçliğini, bilinçsel olarak fark ettiği “secde”(teslimiyet) şuuru ile zirveye ruhani bir yükseliş yapıp, Allah’da yok olma(fenafillah) mertebesine ulaşarak bilinç yolculuğundaki ilk turu tamamlar.
Mir'âc ın bu ilk etabı salat’ın (Allah'a yönelişin) “secde” safhasında, Allah’da yok oluş (fenâfillah) ile tamamlanışıdır.
Bu ilk turu tamamlayıp zirve yapan bilinç “İkra(oku)..!” komutunu alır. Ve okuyabildiği oranda tek kare büyük resmi, basiret gözü ile görüp, okumaya (algılamaya) başlar. Görüp, okuyabilen bilinç, algıladığı Allah’ın azameti karşısında kendi varlığının bir hiç olduğunu anlar ve Rabbül Alemin’e (Alemlerin Rabbi olan Allah’a) tam bir teslimiyet ile bilinçsel olarak “secde”ederek, fenafillahı (hiçliğini) yaşamaya başlar.
"Allah"indinde tüm varlığının “yok”luğunu, hiçliğini hisseden bilinç, secdeden kalkılıp, oturduğunda Rabbi ile karşı karşıyadır. Ve seslenir.
"Et tahıyyatu lillah, ves salâvatu vet tayyibat! " (Her şey, sadece Allah’a mahsustur.)
Cevap ise Rabbinden, “özündeki Hakikatı Muhammedî”ye hitâben gelir.*
Es selâmu aleyke ya eyyühen nebiyyü, ve rahmetullahi, ve berekatuh,(Ey nebi, Allah’ın rahmeti, bereketi ve selamı üzerine olsun.)
Esselâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhis-sâlihîn. (Selam bize ve kulluğunu ifa etmekte tüm sâlihlere olsun)
Ve bu selâmlar, özündeki “Hakikatı Muhammedî”den dalga dalga yayılır. Tüm hak yoluna (salaha) ermiş, hakikat yolcusu sâlihlere.. Böylece, müminin hakikat yolculuğu mir'acı olan “salat”(Allah'a yöneliş) gerçekleşir.
Bu suretle dünyevi alemdeki uykusundan uyanıp son derece zor ve müşküllerle dolu yolculuğunda zirveye ulaşarak, kemal kazanıp, hakikat alemini algılamaya başlayan, Hakk'ın vuslatına eren bilinç, insanları Hakk'a çağırma istidadı elde etmiş olur.
Bu yüzden artık tekrar halkın arasına karışarak, insanlara doğru yolu göstermek gayesi ile “İrşad” hizmeti yapması gerekir. Yani manevi miracın tamamlanmasından sonra tekrar aşağı inmek, halkın arasına karışmak, Hakktan alıp halka iletmek, halka Hakk için artık hizmet etmek “Mürşid” olmak gerekir.
Bunun içinde, bilinç yolculuğuna devam ederek, zirveden başladığı noktaya dünyasına (terkipsel yapısına) geri döner.
Bunun sonucunda da Allah kuluna ikram'ıyla (Zül'Celâli vel'İkrâm), esmalarının açığa çıkışını seyrettirerek, bilincine inzâl olan kuvveler ile, Rab’lerinden (terkipsellik) korunmuş olarak sonsuza dek daimi “Bekâ”yı yaşatır. Zirvede yaşanan “Fenafillah hali” varlık da “Bekabillah” (devamlı, kalıcı) makam haline gelmiş olur.
“O Allah'ın ni'metlerine şükreder (görür) idi. Allah da onu seçti ve onu Sıratı Mustakîm'e (dosdoğru yola) ulaştırdı." (Nahl suresi/121)
“Bekabillah” makamına ulaşmış olan varlık, kendi varlığı dahil, var olan her şeyin aslında Allah’ın varlığı olduğu bilinç hali ile miracını tamamlayarak gerçek anlamda hiçliğini idrak edip, gerçek var olanı bulmuştur. Onun korkuları, sahiplenmeleri bitmiş, O daimi huzurdadır. Her şeyde sadece onu görmekte, onu duymakta, onu seyretmektedir.
Bu makama ulaşan kişi varlıkların ismine, suretine takılmadan olayları üst frekans boyutundan algılayıp ve okumaya başlar. Gülün kokusu, yediğinin tadı, duyduğunun anlamı derinleşir. Evrendeki her birime sevgi ve aşkla bakar. Gören, duyan, koklayan, evrenle bir olur.
"Ben var" olduğu sürece, buradaki dilek, dua bana ulaşmaz!.. Çünkü, o dileğin, duanın adresi (özümde var olan) "nebi"dir. "Ben" ortadan kalktığı zaman, ilâhî hitap ile verilen selam ve dua bendeki, özde var olan "nebi"ye gider!.. Dua hedefine, amacına, ulaşır. Gerçekleşir.
Yani, varlıktaki "ben" ortadan kalkmadan, O boyut fark edilip açığa çıkmaz. Ben'de takılır kalır. O fark edilip, açığa çıktığında ise gören, görülende yok olur. "Sen, ben" kalmaz!..
Kur'an (Araf suresi/143) "Bana görün Yâ Rabbi!. Deyince, Hz. Musa'ya cevap geldi: Sen, beni göremezsin ya Musa!.."
Yani, "Musa (ben) var olduğu sürece, Musa ‘Allah'ı göremez (algılayamaz)"!..
"Allah" açığa çıktığı zaman da ortada Musa kalmaz!..
Mir'ac’ın sadece bir peygamberin başına gelmiş ve olmuş bitmiş bir hadise olarak algılamaktan ziyade tıpkı Hz. Muhammed(sav)in, “Bana bakın ben nasıl namaz kılıyorsam siz de o şekilde namaz kılın” ifadesinde olduğu gibi nasıl her konuda o rol model, rehber ise mir'ac konusunda da insanlar için model olmalıdır. Yani, Hz. Muhammed(sav)in kendi miracını onun yolundan giden her insanın örnek olarak alıp, uygulayarak, kendi şahsi miracını gerçekleştirmesi gerekir.
*
Yani, varlıktaki "ben" ortadan kalkmadan, O boyut fark edilip açığa çıkmaz. Ben'de takılır kalır. O fark edilip, açığa çıktığında ise gören, görülende yok olur. "Sen, ben" kalmaz!..
Kur'an (Araf suresi/143) "Bana görün Yâ Rabbi!. Deyince, Hz. Musa'ya cevap geldi: Sen, beni göremezsin ya Musa!.."
Yani, "Musa (ben) var olduğu sürece, Musa ‘Allah'ı göremez (algılayamaz)"!..
"Allah" açığa çıktığı zaman da ortada Musa kalmaz!..
Yorumlar
Yorum Gönder