Bilinç altının gücü- Algı ve gerçeklik
Kendimize ve dünyaya ait inançlarımız, kabullenmelerimiz, şartlanmalarımız, doğduğumuz andan itibaren önce ailemiz, sonra da toplum tarafından bize dayatılan telkinlerin kabulünden başka bir şey değildir.
Farkında olmadan irademiz dışında gerçekleşen bu durum neticesinde, bilinçaltı(makro-kozmos) dışarıdan gelen bilgi yüklü frekans dalgaları yapılan telkinler doğrultusunda oluşan veri tabanı üzerinden yorumlayarak kişinin dış dünyasındaki(mikro-kozmos) madde algılı gerçeklik hissini oluşturur.
Bilinç altı gelen telkinleri bir anti virüs korumasından geçirmeden yani sorgulayıp, tefekkür etmeden, direkt olarak alıp, tereddütsüz kabullendiğinde ise o telkinlerin oluşturduğu veriler doğrultusunda somut çıktılar alır. Soyut, somuta dönüşür. Algı gerçeklik olur.
Bilinç altına verilen telkinlerin direkt kabulü ile algının somutlaştırılmasının en iyi örneğini hipnoz olayında görebiliriz.
Mesela, hipnoz daki birisine tuzlu su verilip, bunun tatlı bir şerbet olduğu telkin edildiğinde o kişinin şerbet içiyormuşcasına lezzet alacak şekilde tepki vermesi, bir sopayı, yılan olarak görmesi istendiğinde onu o şekilde algılayıp ondan kaçması veya uyuşturulmadığı halde acı duyulmayacağı telkin edilen bir kimsenin ameliyat sırasında acı duymaksızın kendi ameliyatını seyredebilmesi bilinç altına yapılan telkinlerin kişinin algısını nasıl etkilediğini gösteren, gerçeklik hissinin ve yaşanan duyguların bir algılama olduğunu gösteren örneklerdir.
Görüldüğü gibi her şey telkinlerle yüklenip, programlanan bilinçaltının dışarıdan gelen frekans dalgalarını yorumlayarak algılar oluşturmasına neden olmaktadır.
Yani kısaca insan neye inanıyorsa, bilinç altına ne telkin edilip, kodlanmışsa o doğrultudaki çıktıları alıp, hissederek var olarak kabullenmektedir. Farkında olarak veya olmayarak bilinç altında neye inanıyorsak aslında onu yaşıyoruz.
Bilinçaltı bilgisayarın hard diski gibidir. Ekranda gördüğünüz ise bu hard diskten gelip, ön bilinç(ram) tarafından o an için değerlendirilip, yansıyan sizin gerçeklik algınızı oluşturan yaşantınızdır. Eğer bilinçaltınızdaki veriler yaşamınızın zor geçeceğine inanıyorsa, ekrana yansıyan görüntü(yaşam) bu zorlukları, engelleri oluşturan değişik zaman ve mekanlar içinde geçen senaryolardan oluşacaktır. Karşılaşacağınız olaylar ve insanlar hayatınızı zorlaştıracaktır.
Bu yüzden yaşamımızın çok büyük kısmı, bilinçaltımızın etki ve hakimiyetinde otomatiğe bağlanmıştır. Bilinçaltının kabul etmediği bir şeyi insan ne kadar isteyip, kendini zorlasa da veri tabanındaki program nedeni ile istediği istikrarı bir türlü sağlayamaz. Dış dünyasında yapmak istediklerinin doğru olduğunu bilse de tüm zorlamalara rağmen onları istikrarlı bir yaşam felsefesi haline getiremez.
Örneğin, birçok kişi maddi, manevi kendisine verdiği zararları bilmesine rağmen aşırı yeme alışkanlığından kendisini bir türlü alı koyamaz. Bu yüzdende zayıflama çabalarında istikrar sağlayıp istediği sonuca ulaşıp, başarılı olamaz. Bu konuda bir süre çaba gösterip arzu ve isteklerini baskılayıp, diyet ve egzersiz yapsa da ardından verdiği kiloları kısa sürede fazlası ile tekrar alır.
Çünkü kişi iradesini kontrol ettiğini zannederken, aslında onu yöneten bilinçaltındaki, iç dünyasındaki yerleşik inançlarla oluşan programıdır. Bundan dolayı insan iradesine yenik düşer. Bilinçaltı beş duyu ile hareket eden dış dünyayı oluşturan üst bilince daima galip gelir.
Çünkü yeme alışkanlığı, bilinç altının kabulü olmadan, zorlama yöntemlerle önüne set konulup, baraj oluşturulması ile baskı altına alınıp, bir süreliğine değişse bile bilinçaltında kayıtlı olan yiyeceklerin tadlarının oluşturduğu haz ve zevk algısı ile oluşan şiddetli baskı, en uygun fırsatı bulduğunda konulan barajı yıkıp geçerek oluşan eksikliği tamamlama yoluna gitmekte bu da verilen kiloların fazlası ile geri alınmasına neden olmaktadır.
Çünkü, bilinç altı mevcut programı gereği, diyet sırasında yaşanacak kısıtlama ve sıkıntıların, yemek yiyerek alınan mutluluğu engelleyeceğine, bu durumunda mutsuzluk oluşturacağına inanmaktadır. Bu durumun aksine bilinç altı ikna edilip, inandırılmadığı sürece, yapılan çabalar, nefsi baskılayıcı uğraşlar, akıntıya kürek çekmekten farksızdır.
Bunu değiştirebilmenin yolu veri tabanında kayıtlı olan tatların algısını tersine çevirmekten yani yediklerimizin zevk ve haz duygusu oluşturmadığını, ağız tadını bozup, rahatsızlık oluşturduğunu bilinçaltına bir şekilde kabul ettirmekten, onu bu duruma inandırmaktan geçmektedir. Bu da bilinçaltını yeniden programlamak, beyne yeni bir format atmak demektir.
Aşırı yeme alışkanlığı örneğinde olduğu gibi bilinç altındaki programda değişikliğe gitmeden hiç bir konuda sağlıklı, istikrarlı neticeler almak mümkün değildir. Bilinçaltındaki inançlar ile oluşan program(format) değiştiğinde ancak kalıcı değişim gerçekleşir.
Bu programın değişmesi bilinçli yapılan çalışma ve telkinlerle olduğu gibi bazende farkında olmadan, kendiliğinden gerçekleşir. Algı bir şekilde tamamen değişir. Bu değişiminin örneklerini çevremizde gözlemleyebiliriz.
Mesela, uzun süredir sigara içen ve bundan zevk alan bir kişi, her hangi bir şekilde sigaradan müthiş bir tiksinti duyarak bir anda sigara içmeyi bırakıp, sigara lafından bile nefret eder duruma gelebilir.
Burada yaşanan olay kişinin farkında olmadan bir şekilde hissettiği algının(kötü kokma, ölüm korkusu, vb.) zevk oluşturan duyguyu bastırması nedeni ile beyindeki sigara imajının yeni tanımlama ile tiksinti olarak algılanma hadisesidir.
Kısaca, dünya(mız)da oluşturmak veya değiştirmek istediklerimiz için önce iç dünyamızı(bilinç altını) ikna etmemiz gerekmektedir. Bilinç altı(makrokozmos) ikna olmadan yapılmak istenen her şey suya yazı yazmak gibidir.
Daha iyi bir yaşam için inandığımız şeyleri bilmek, sorgulamak, gereksiz şartlanmalardan ve telkinlerden kurtularak hayrı, iyiyi, güzelliği içselleştirip,bunların değerini fark(şükür) ederek, çoğaltmak sureti ile bilinçaltında(makro-kozmos) inandığımız bir veri tabanı(alem) oluşturmalıyız ki!..Dünya mız(mikro- kozmos) da onu algılamak sureti ile var ederek, mutlu ve huzurlu yaşayabilelim.
İçinizdeki güçle ne kadar bilinçli ve farkındalık (şükür) dolu bir ilişki kurar ve inanırsanız, oluşturacağınız enerji ile tüm evreni(bilinç altını) size destek olacak şekilde harekete geçirip, özlemini duyduklarınızı ekrana(yaşama) o oranda yansıtabilirsiniz.
“Gerçektir ki, onun(şeytanın) iman edip(emin olup), Rab'lerine tevekkül edenler üzerinde hiç bir gücü yoktur!. Onun gücü, sadece, kendisini dost edinenlere ve ortak(ikilik, şirk oluşturup, başarıyı, başarısızlığa ortak) koşanlaradır.” (Nahl suresi-99/100)
Yorumlar
Yorum Gönder