Stres çağı - Tevekkül - Kanser

İçinde bulunduğumuz yüzyılda ilim ve teknoloji zirveye doğru tırmanırken, işin garibi insanların bunalımı da zirveye çıkmış bulunmaktadır. Çağ tam anlamıyla bir stres çağıdır. Bunun sebebi insanın kendisini sadece madde olarak kabullenmesi neticesi fıtratına yabancılaşıp, hakikatinin farkındalığından uzaklaşmasıdır.

Hepimizin içinde yaşadığı boşluk ve anlamsızlıkla başlayan bu tür içsel sıkıntılar, aslında hakikati, aslımızı arayıştır. Bu arayışta insana yol gösterecek olan din adamlarının yolun(çağın) gerisinde kalıp gönle ve beyne hitap edememesi ile karışan kafalar arayış içerisindeki insanı ya ilkel uzak doğu inanç sistemlerine yöneltmekte ya da ateizm ve deizm gibi inkarcı anlayışların moda olarak kabullenilmesine neden olmaktadır. Bunun sonucu ise her fırsatta yaşanan stres dolu bir yaşamdır.  

Stres, yaşam içerisinde zorlu yaşam şartları nedeniyle insanın problemleri çözme konusunda kendisini yetersiz hissetmesi neticesi yoğunlaşan enerji ile gergin ruh halinde olması durumudur. Bu durum kaygı, başarısızlık, gelecek endişesi, ölüm korkusu nedeni ile psiko sosyal olduğu gibi çevresel fiziksel (gürültü, trafik, vb.) uyaranların etkisi ile de tetiklenmektedir. Bu gergin durum insanı yormakta, bunalıma girmesine neden olup, yaşamını alt üst etmektedir. 
   
Stres ile birlikte beyin aktiviteleri yavaşlayan insan, hayattan keyif alamaz duruma düşüp, içine kapanmakta, kendini özgüvensiz hissetmektedir. Bu durum, kalp ritim bozukluğundan, midede ülsere kadar birçok hastalığı tetikleyici bir durumdur. 

Stresle ilişkili olduğu anlaşılan en önemli tehlike ise kanserdir. Stresle kanser arasında ciddi bir bağlantı vardır. Stres kanserin oluşmasında en etkili kanserojen ürün ve ortamlardan bile daha tehlikelidir. Stresten öncelikle bağışıklık sistemi ve sinir sistemi etkilenir.

Çünkü stres, kanserle olan bağlantısını bağışıklık sistemi üzerinden kurar. Aslında vücudumuzda her gün farkında olmadığımız yüzlerce kanser hücresi gelişir. Bu kanser hücreleri bağışıklık sistemimizin askerleri(akyuvarlar) tarafından anında yakalanır ve yok edilir. Sistem zayıf düşmedikçe bu durum herhangi bir sorun teşkil etmez. Kişisel gelişim için bir miktar olması gerekli stresin dozu kaçtığında ise bağışıklık sistemi zayıf duruma düşer ve tehlike o zaman başlar.

Çünkü, beyin dış dünyadan kaygı, korku, vb. tehlike sinyalleri aldığında, strese giren bedeni dış tehlikelere karşı uyanık ve hazır durumda tutmak için stres hormonlarını (kortizol ve noradrenalin) salgılamaya başlar. Her iki hormon da sinir sistemini harekete geçirip, kalp atışlarını hızlandırıp tansiyonu yükseltir, herhangi bir dış tehdide, saldırıya karşı kasları gerer, dışarıdan gelecek saldırıya karşı, bedeni savaş ya da kaç durumuna hazır hale getirir. 

Bu durumda bağışıklık sistemini koruyan akyuvar askerleri, dışarıda savaş alarmı verildiği için, takviye güç olarak bağışıklık sistemi koruma bölgesinden ayrılırlar, bu da bağışıklık sisteminin zayıflamasına yol açar.  

Bu arada korunması zayıflayan bölgelerde başlayan saldırılara karşı buradaki savunma güçleri savaşmak için iltihap reaksiyonlarını uyaran sitokin ve benzeri maddelerin salgılanmasına yol açarken, bir taraftan da bir an önce çoğalmak için hızla bölünmeye başlarlar. Fakat bu süreçte hücre dna’larında oluşan hasarlar nedeniyle bir kısmı hatalı, başına buyruk hareket eden anarşist hücrelere dönüşürler. Bu dönüşen anarşist hücreler etraf dokulara yayılarak tüm vücudu sararlar. Yani stres kontrol edilemeyip, dozu kaçtığında insan için son derece tehlikeli olmaktadır.  

Yalnız, stres her zamanda kötü bir şey değildir. İnsanın gelişimi için bir az strese de ihtiyaç vardır. Çince de stres kelimesi tehlike ve fırsat kelimelerinin sembollerinin karışımıdır. Yani stres bu iki kavramı paylaşmaktadır. Bir enerji yoğunlaşması olan stres kullanma durumuna göre yıkıcı olduğu gibi yapıcı da olabilmektedir. Mesela başarılı insanlar streslerini yapıcı ve yaratıcı güce dönüştürme becerisine sahip olan kimselerdir. Bu yüzden bir miktar stres motivasyon ve kişisel gelişim için gereklidir. Stresin dozu kaçtığında ise ciddi bir mücadele gerekir. Aksi taktirde insanı yer bitirir. 

Her insanın stres ile baş etme yeteneği genetik ve sosyal yapısına bağlı olarak farklılık gösterir. Ancak ortak olan stres anında hızlıca farkına varıp, sorunu tanımlayarak uyum sürecine geçme gerekliliğidir. Strese sebep genellikle olayları algılayıp, yorumlama biçimidir. Yani zandan kaynaklanan vehim ve vesveselerdir. 

"Cehennem, amellerin, işlerin ve düşüncelerin bedenleşmesinden başka bir şey değildir. Cehennem ehline en büyük azap, yaşadıkları şeyden daha korkunç bir azabın geleceği (vehim, vesvese) düşüncesidir. Bu düşünceden duyulan azap düşüncenin gerçekleşmesi ile aynıdır." (Muhyiddin İbn Arabi

Stres ile oluşan yoğun enerjiyi olumlu yönde kullanabilmek için vehim ve vesveselerden zihni kurtarmak gerekir. Bunun içinde inanmak, teslim olmak ve tevekkül gerekir. Nasıl, yemek ve uyumak sağlıklı bir beden için gerekli ise sağlıklı bir ruh hali içinde inanmak ve gerektiğinde teslim olup, tevekkül etmek gereklidir.“Bir işe azmettiğinde artık Allah’a tevekkül et”(Al-i İmran suresi/159)


Teslimiyette sıhhat, hayat ve huzur vardır. Kendi bildiğini yapmakta ise yıkım, acı ve sıkıntı vardır. Böyle bir teslimiyet, aklını bir kenara bırakmak değil, aklını iyi kullanmaktır. Buradaki teslimiyet Allah'ın verdiği kararın kendi kararından daha hayırlı olduğuna tereddütsüz inanıp, güvenmektir. 

Tevekkül ile varılan teslimiyet zor yaşam olayları karşısında insana sığınılacak bir liman oluşturup, yaşanan çaresizlik ve korku duygularına karşı insanın dayanma gücünü artırır, zihni sakinleştirip, fluluktan kurtarıp, büyük resmin net fark edilmesini sağlar. Bu da kişinin en doğru kararları alıp, olabilecek en iyi neticeye ulaşmasını sağlar. 

"Kim Allah'a tevekkül ederse, Allah ona bir çıkış yolu gösterir. Ve onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır. Allah, ona yeter."(Talak suresi/2-3)
"Eğer Allah’a hakkıyla tevekkül edip, güvenseydiniz, sabah aç kalkıp, akşam tok dönen kuşlar gibi, Allah sizin de rızkınızı zorlanmadan verirdi" Hz. Muhammed(sav)

Tevekkül edip, Allah’ı vekil tutmak, işi başkasına ve dışındaki tanrıya havale etmek şeklinde anlaşılmamalıdır. Özünde var olan “el-Vekil” ismi ile tedbir alma kuvvesini(gücünü) devreye sokmaktır.

Bireysel algıda vehim, vesvese işe karışırken, sığınılan vekil olayı en mükemmel şekilde çözer. Gereken çaba gösterildikten sonra kendini aradan çıkarıp işinin sonucunu samimiyetle Allah’a havale eden kişi kâinatın sahibi olan o muazzam gücü, kudreti yanında hissettiğinde rahatlar.

Bu durumda beyin stres durumunda girdiği teyakkuz halindeki beta frekansından, her şey normal komutu ile alfa frekansına geçer. Bu frekansta rahatlayıp, huzur bulan insan zaman içinde aklını kullanmaktan öte gönlünü kullanmayı öğrenir ve hakikatine doğru manevi arayışını farkındalıklı bir zihin ile sürdürür. Rahatlayan beden ve bağışıklık sistemi ideal çalışma sistemine geri dönerek, güçlü bir şekilde tüm bedensel sistemi korumaya devam eder.“Onlar salatlarında(Allah’a yöneldiklerinde) huşu(alfa, elif frekansı) içerisindedirler”(Mü’minun suresi/2)

Tevekkül hiçbir şey yapmadan işi Allah’a bırakmak değildir. Yapabileceğinin en iyisini yapıp, tedbirini aldıktan sonra Allah’a sığınmak, sonuç ne olursa olsun, olanın Allah’ın takdiriyle meydana geldiğini müşahede edip, sonuca razı olmaktır. Bu idrak kişide tam anlamı ile bir yaşam şeklini alırsa o kişi tevekkül ettiğini bile fark etmeden otomatikman her şeyden razı olur hale gelir ki, bu rıza makamıdır.“Önce tedbirini al, bağla, sonra tevekkül et!” Hz. Muhammed(sav)  

Hakikatten uzak, halk(Avam) fiili kendinden görür, tedbir alır, tevekkülden uzaktır.
İlim sahibi(Havas) her şey Allah’tandır, takdir neyse o olur, diyerek tedbiri terk eder, takdir edeni görmeye çalışır.  
İrfan sahibi seçilmiş(Hassül havas) tedbir alır, takdir edeni görür(müşahede eder) tedbirin, takdir edenin takdiriyle açığa çıktığını seyreder. Seyreden kendi olur.  

Kısaca insanın öncelikle şunu anlaması gerekir ki!..Yaşam içerisinde özgür irademizle yaptığımızı zannettiğimiz seçimlerin belirsizliğinin ardında aklımızın alamayacağı kadar belirleyici, muazzam bir düzen, Allah sistemi vardır.

Önemli olan bunun farkındalığına vararak, yapabileceğinin en iyisini yaptıktan sonra, Allah benim için ne takdir etti ise ben ona razıyım diyerek, tüm komutayı, emaneti sahibine teslim edip “rıza” bilinci ile Allaha teslim (islam) olarak yaşayabilme bilincine ulaşmaktır.

Bu bilince ulaşan, evrendeki mükemmel işleyen sisteme şahadet etmiş, şahit olmuştur. Ve bundan sonraki yaşamını mükemmel işleyen Allah’ın sistemine teslimiyet içerisinde bir kul olmanın bilinci ile "razı” olarak sürdürür. Rıza, teslimiyet üzerine kurulmuş olan sistem de razı olmanın bilinci ile varlık da her an tek olan Allah’ı görür, Allah’la yaşar."Allah onlardan razı, onlar da Allah dan razıdır, İşte büyük kurtuluş ve kazanç budur." (Maide suresi/119)  

“Deme şu niçin şöyle, yerincedir ol öyle, bak sonuna sabr eyle, Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..
Hak şerleri hayr eyler, zan etme ki gayr eyler, arif anı seyreyler. Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler…
Sen Hakk’a tevekkül kıl, tefviz et ve rahat bul, sabr eyle ve razı ol, Mevla görelim neyler. Neylerse güzel eyler…
Bir işi murad etme, olduysa inad etme, haktandır o red etme, Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler" (E. İbrahim Hakkı Hz.)

Yorumlar