Sembollerin dili - Hz.İsa babasız mı doğdu?

Sistem o kadar mükemmeldir ki!. Her şey bütün ayrıntıları ile anlatılmıştır. Ama şartlanmaların oluşturduğu duyguların ele geçirdiği “ego” nedeniyle İnsan hakikatlerinden her an perdelenerek kendi dünya(sı) yerine egosunun oluşturduğu sahte, sanal dünya(sın)da yaşamaktadır.
  
Ego kendi varlığını tehdit eden en küçük bir karşıt uyarı hissettiğinde kendisini oluşturduğu dünyasına kitler ve sıkıntı yaratır. Bu yüzden şartlanmışlık duygularının oluşturduğu egonun kontrolü altındaki beyinlere bazı gerçekler açıkça anlatılamaz. 

Anlatmaya kalktığınızda “sosyal-dinsel-toplumsal” şartlanma kalıplarından oluşmuş “sinirsel işletim sistemi” çöker. Gerçekleri kaldıramayacak veya anlamayacak olanlara bunların açıkça anlatılmaması onların korunması içindir.

Bu yüzden Kur’an da ayetler şeklinde anlatılanlar birer mecazdır. Semboldür. Hakikatin kendisi demek değildir. "Ayet kelimesinin Arapça manası İşaret" tir. 

Yani “ayet” mecazlar, semboller vasıtası ile bize aslında hakikati işaret ederek göstermektedir. Gerçek manaya ulaşabilmek için ayet(işaret)in gösterdiğini iyi anlamak, mananın derinliklerine dalmak gerekir. Bu yüzden yeryüzünde mushaf ehl-i çoktur, ama gerçek Kur'an ehl-i çok azdır.

Aslında, sistem kişiye kaldıramayacağı yükü yüklemez. Kişi hazır olduğunda, zamanı geldiğinde gerekli olan, gerektiği kadar kişinin bilincinde ilham yoluyla sistem tarafından otomatik olarak açığa çıkartılır.

Çocuklara akılları erene kadar, karınca-ağustos böceği, kurt-kuzu, karga-tilki masalları anlatılır. Bu sembollerle beyinlerine yaşadıkları ortamın gerçekleri kodlanır ki !.. Algılama, muhakeme yetenekleri gelişmeye başladıkça bu sembollerin ve sonuçlarının getirilerini, yaşamlarında bulsunlar, değerlendirsinler ortama uyum sağlasınlar. Hayatın gerçekleri ile karşılaştıklarında kurda, kuşa yem olmasınlar dır. Gerçek amaç...

Üç-beş yaşındaki bilinç seviyesine hitap eden bu “sembolik anlatımların” otuz-kırk yaşındaki algılama kapasitesi gelişmiş olması gereken bir bilinç tarafından değerlendirilmesi, özündeki mananın deşifre edilerek yaşam içerisine oturtulması tabii ki farklı ve sahip olduğu konuma uygun olması gerekir. 

Aksi taktir de otuz yaşın verileriyle üç yaş değerlendirmesi yapmak, kişide yaşadığı ortama uymayan yanlış beklentiler, problemler, sorunlar oluşmasına, dolayısıyla dünya(sın)da uyumsuzluğun getirdiği içsel yanmalara cehennemlere sebebiyet verecektir.

Bunun gibi, kutsal kitaplar ve söylemlerde de melek, şeytan, cin, peri, mehdi, baba-oğul, kutsal ruh benzeri ifadelerle içinde bulunulan çağın algılama kapasitesine hitap eden anlatımlarla “evrensel sistemin gerçekleri” semboller içine kodlanarak anlatılmıştır. 

İnsanın zaman içerisin de bilimin tespitlerine paralel gelişen algılama kapasitesi oranında yapacağı “sorgulama ve tefekkür” sonucu semboller içerisindeki hakikatleri açığa çıkarıp kendi evren(in)de bulmasıyla sistem içerisinde zorlanmadan uyum içerisinde olmasını sağlamaktır. Esas amaç...

Kur'an daki ifadeler, geçmişi ve geleceği kapsamakta, tüm anlara hitap etmektedir. Mesela, ayetlerde geçen "Gece" kavramı da mecazi bir anlatımdır. Gece ifadesi ile insanın somut algılanamayan karanlıkta kalan özüne (ruhani, gayb) yönüne işaret edilmektedir. İnsan bilincini benliksiz olarak an da bulup, hiçliğini fark ettiğinde, nefsini bilir. Nefsini bilen rabb'ini bilir ve kadrini yaşar. Bu da kişinin özüne (gecenin karanlığına) yönelişinin tefekkürü neticesinde gerçekleşir. 

Allah ilmi bir derya, deniz gibi içerisinde derinlikleri barındıran sonsuz bir alemdir. Arif kimseler için kullanılan“Gavs”(gavvas) kelimesinin Arapça karşılığı olan “Dalgıç” tabiri de işte bu derin denize dalarak o denizin içindeki hazineleri bulup çıkarabilecek güce, ciğere sahip kimseleri ifade eder.

Anlamadıkları için Kur'an ın anlaşılmasından rahatsızlık duyan tefekkürden, düşünmekten insanları uzak tutmaya çalışan, düşünceyi katleden farkında olmadan beyinlerin de tanrısallaştırdıkları Hz. Muhammed(sav) ede en büyük zulmü yapan zihniyetin sahibi olan anlamadıklarının farkında olmayan doğruyu biz biliriz zihniyetine sahip bu hastalıklı egolardır.

Bugün ki sıkıntıların en büyük nedeni de bu zihniyettir. Bu olay Kuran'da (İsra suresi/89) "Ant olsun, insanlar için şu Kur'an da (hakikati) her türlü MİSALLERLE açıkladık. İnsanların çoğunluğu (misalleri gerçek olarak {muhkem} kabul ederek) hakikati örttüler." şeklinde ifade edilmiştir.

İnsanoğlunun yaşadığı çağın getirisi olan yüksek algılama ve değerlendirme kapasitesine rağmen, insanları binlerce yıl önceki bilinç dünyasına hapseden bu egoların çekim gücünden kendilerini kurtarabilenler “mecazları” deşifre edememelerinden dolayı olmaz böyle şey diyerek,  tamamen ret ederek, hakikatlerinden iyice uzaklaşmaktadırlar. 

Körü körüne “cehalet ve korku” ile söylenenleri kabullenenler ise beklentiler içerisine girip “evren=insan” programının uyumsuzluğunun getirdiği içsel yanmaları (cehennemlerini) yaşamaktadırlar.

Aslında ne geçmişte biyolojik-genetik-fizik yasalarına, dolayısıyla mantığa aykırı mucizevi şekilde babasız doğan bir erkek çocuk “İsa” ne babasız hamile kalıp doğum yapan “Meryem” ne de, insanlığın kendisinden ürediği, cennetten kovulan bir “Adem” vardır. Bunların hepsi kişinin özüne doğru yapacağı “bilinç sıçramaları” ile kendinde bularak, yaşamına geçirip, sistem ile uyumlu hale gelmesini sağlayan bilinç boyutlarıdır.

Kur'an sadece geçmişte ismi “Muhammed” olana gelmiş olan değildir. Geçmişte olduğu gibi, şimdi de, gelecekte de “o bilinç boyutunu”  kendi özünde bulan her kişinin bilincinde açığa çıkan ve ona evrensel sistem içerisindeki yolculuğunda, yaşamında yol gösteren rehberidir. Kuran canlıdır, ruhu vardır. Kuran’da yaşayan ilim vardır. Mana ihtiva eder. Evrenseldir, an’a dönüktür.

Kur'an insanın bilinç içeriğinin anlatımıdır. İnsanın boyutsal geçmişinin anlatımıdır. Bizim ayrı ayrı algıladığımız yapılar varlığın tek olmasından dolayı, “tek olan bilincin iç içe geçmiş boyutsal bilinç katmanlarıdır".

Kur’an’daki Adem, Nuh, Musa, İsa ve tüm bilinç boyutları “Muhammedi boyutun”kendisidir. Muhammedi bilinç boyutunun evvelleridir. Evvelki mertebeleridir. 

Sistemin tamamını oluşturan yapı katmansal bir şekilde “Muhammed” ismi altında tamam olmuştur. Din (evrensel sistem rehberi) tamamlanmıştır. Bu da Kuran’da (Maide suresi 5/3) "Bugün dininizi/sistemi kemale erdirdim, tamamladım"  şeklinde ifade edilmiştir.

Herkes de bu sistemden açığa çıkarıp okuduğu (kendini bulduğu) mertebedeki boyutun rehberinin (Musevi, İsevi, Muhammedi, vb.) mensubudur.

Yoğun düşünce ve sorgulama sonucu kişinin ulaştığı farkındalık neticesinde bilince ulaşan hakikatin ışıkları ile kişi kendisini birimsel varlık sanısından arınmış olarak, tek deki birlik yaşamı ile, biyolojik insan(sı) varlıktan ilk şuurlu, ilham alabilen yapı olan “Adem bilincine” ulaştığında, kişinin kendi evrenindeki Ademi yaratılmış ve “Risalet dönemi” (kişinin özündeki tek’e ulaşma yolculuğu) başlamıştır.

Kişi artık algıladığı aleminde daha derinsel “içsel boyutlara” ulaşarak özündeki diğer üst şuurlu bilinç boyutlarını sırasıyla (Nuh, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed, vb.) kendinde bulup açığa çıkararak (bilincinde doğurarak) evren(in)de ki yolculuğunu sürdürecektir.

Bu “bilinç boyutlarının açığa çıkması” doğabilmesi kişinin kendi “veri tabanı (anne)” ile, babanın (yoğun farkındalık oluşturucu maddi ve manevi çalışmaların, emeklerin) birleşimi sonucu olacaktır.

“Meryem şuuruna” ulaşan kişi için ise hiçbir çabaya, emeğe, hikmete, sebebe (baba’ya) gerek kalmadan, “an” da tek’in kudret sırrına mazhar olarak kişinin bilincinde hazır ilim şeklinde “İsa” boyutunun şuuru oluşur, yani İsa’sı doğar.

Ve kişi kapasitesi müsaade ettiği taktirde, kendisini tüm bu bilinç boyutlarını bünyesinde barındıran “evrensel sistemi” kendinde toplayan “tevhid” makamında (her şeyin birlendiği) “Muhammedi boyutta”  bulduğunda Risalet, tek olana varış yolculuğu tamamlanmış olacak ve o an dan itibaren tek’in şuuru ile evren(in)i seyretmeye, algılamaya başlayacaktır.

Yorumlar