İlahi Takdir - Doğarken Cennetlik ve Cehennemlik olmak – Said ve Şaki

Etrafımızda var olan insanlara baktığımızda, bazı kişiler, kendilerini daha çok şiddete ve hırçınlığa yönlendiren özelliklere sahipken, bazı kimselerde de aksine hiç bir şeyi problem yapmayan, yumuşak huylu, mülayim, cana yakın, munis bir yapıya sahiptirler. "Herkes yaratılış programı (fıtratı) doğrultusunda fiiller ortaya koyar" (İsra suresi/ 84) 

Yapılan bilimsel araştırmalar aynı olay karşısında her insanın vermiş olduğu farklı tepkilerin, kötülük veya iyilik oluşturan davranışların, tümüyle doğuştan gelen bir özellik olduğunu ortaya koyarken, dini kaynaklarda bu durumu onaylamaktadır.

''Said(cennetlik)o kimsedir ki, annesi karnında said olmuş, Şaki(cehennemlik) o kimsedir ki annesi karnında şaki olmuştur.” (Hz Muhammed sav) 

İnsan anne karnında (doğum anında alınan etkiler ve genetik miras yolu ile) oluşan bir format ile programlanmış (said veya şaki) olarak dünyaya gelir. Bu onun kaderidir. Yani gerek "said" (kalp gözü açık, bahtiyar) oluş ve gerekse "şakî" (kalp gözü kapalı, bedbaht) oluş bir hükmü ilahi sonucudur.

“Şaki” olanlar, cebbar(dileğini cebir yolu ile yaptıran),  müntakim (intikam alan), kahhar (yok eden) gibi isimlere tabi olurken “said” olanlarda, latif (hoş, nazik), hadi (hidayet eden), rahim (bağışlayan), vedüd (seven) gibi isimlere tabi olurlar.

Varlık, nesnel gerçekliğini oluşturup, mevcudiyetini açığa çıkaran, sahip olduğu bu isimler doğrultusunda hareket etmeye mecburdur. Çünkü varlığının bakiliği, olan ilahi yardım bu isimlerin oluşturduğu mana vasıtası ile kendisine ulaşmaktadır.

Bu yüzden, kişinin günahkar, kafir, itaatkar, mümin olup, olmaması bu açıdan önem taşımaz. Varlık sahip olduğu manaları, aşikar edip, açığa çıkarabildiği ortamı sever orada var olur. Kendisini mutlu hisseder.

Her varlık, kendi fıtratında ne varsa onunla olmak ister. Bu doğrultuda hareket eder. Bu yönde fiiller ortaya koyarak mutlu olur. Bu onun ilahi kaderidir.

Bülbül gülü sever, gül ister. Gübre böceği ise gübreyi sever. Gülü versen, ben gül, istemem bana illa gübre verin, ben onu severim der. Çünkü o orası için yaratılmıştır.

Bu yüzden“şaki”olup, şiddetle iş yapan, asan, kesen birisi, terkibinde "celal" sıfatına ait isimleri (kahhar, müntakim, cebbar, vb.) bulundurduğu için yaptıklarından memnun ve huzur içerisindedir.

Çünkü yeryüzündeki kendi varlığının var oluş sebebi, bu isimlerin oluşturduğu manalardır. Bu mana ile var olabilmektedir. Bu yüzden, yılan yılanlığını, çakal çakallığını, şeytan şeytanlığını, melek melekliğini yapmak zorundadır. “Herkes ne iş için yaratılmış ise, ona o iş kolaylaştırılır." (Hz. Muhammed sav)

İşte bu varlıktaki yaratılış sırrıdır. İnsan bunu idrak ettiği zaman, kimseyi suçlamaz, kimse hakkında kötü düşünemez. Herkesin kendi ismi yönünde hareket ettiğini anlar. Korunarak, sevmeye başlar.

Özel bir varlık olan insan için sonuçta oluşan “takdir” önemlidir. Çünkü sonuçtaki takdir, kulun kendi iradesi ile yaptığı tercihin neticesidir. Yoksa haşa, Allah’ın zorla ve zulümle kuluna yaptırmaya çalıştığı ve sonucu baştan belli olan bir durum değildir.

Yani, insan akıl ve irade sahibi özel bir varlık olması nedeni ile kendi iradesi ile sahip olduğu manaları hayra veya şerre kullanabilme kabiliyetine sahiptir.

Kişi kendi nefsini tatmin etmek için, sahip olduğu "müntakim" ismini kullanıyorsa, bu nefsanidir. Şer’dir. Negatif enerji açığa çıkarır (Günah)dır. 

Acizlerin ve zayıfların alamadıkları intikamı onların yerine zalimlerden, zorbalardan almak için, Hakk yolunda adalet için müntakim ismini kullanıyorsa bu Rabb'anidir. Hayır’dır. Pozitif enerji (Sevap) açığa çıkmasına sebep olur.

Yani “şaki”(cehennemlik) olan bir kimse, sahip olduğu manaları nefsine uyup, zulüm yapmak için kullandığı gibi, Rabb'ine kul olup, Hz. Ömer gibi adalet yolunda da kullanabilir. Cehennemlik olarak var olmuşken, cennetlik ameli işler.

Veya “said” (cennetlik) olan bir kimse, oluşan bir adaletsizliğe müdahale edip, önleme imkânı varken sessiz kalıp, zulme neden de olabilir. Cennetlik olarak var olmuşken, cehennemlik ameli işler.

“Gerçekten bir kimse kendisi şaki (cehennemliklerden) olduğu halde, cennetliklerin amelîni işler. Ve gerçekten bir kimse kendisi said (cennetliklerden) olduğu halde, cehennemliklerin amelini işler.” (Hz.Muhammed sav) 

Kıyamet gününde cehennem ehli,  Ya Rabbi! Beni şakî yarattın, şaki oldum. Onu saîd yarattın, saîd oldu. Benim cehennemlik olacağımı takdir buyuran sensin!.Benim bu işte ne kabahatim var? Beni niçin cezalandırıyorsun? Diyemez.  

Çünkü!. Allah, ona: Ben senin var oluş programını (fıtratını) bildiğim için işleyeceğin amelleri ve bu amellerin tüm alternatif seçeneklerini sadece ilmimle tespit ettim (yazdım). Benim takdirim bundan ibarettir.

Benim tespit ettiğim seçeneklerden, sen kendi seçimini, kendin yaptın, Ben seni cehennemlik olmaya mecbur etmedim. Sen hak ettin, ben de hak ettiğini verdim der.“Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmettiler“(Nahl suresı/33)  

Allah’ın zaman ve mekândan muaf olarak sınırsız ilmi ile olmuş, olacak her şeyi ve bunların tüm alternatif sonuçlarını “an” itibarı ile biliyor olması (programı yazan olarak) Allah’ın takdiridir.

Kulun ise zaman, mekân içerisinde sahip olduğu manaları (kader) kullanarak, seçenekler (hayır-şer) içerisinden açığa çıkarttığı hal, onun kendi oluşturduğu bir sonraki hali(ahireti)ni oluşturmaktadır. 

Bu yüzden, kulun dünyaya said veya şaki olarak gelmiş olması, onun cehenneme veya cennete gideceği manasına gelmez. Son ana kadar kimse, cennete mi yoksa cehenneme mi gideceğini kesin olarak bilemez. İnsanın sahip olduğu manaları kullanarak oluşturduğu hayır(sevap)lar ve şer(günah)lar, kulun ahiretindeki cennetini veya cehennemini oluşturan yapı taşlarıdır.  

Yorumlar