Evrenin Tohumu - Big Bang - Kayıp Madde

Bugün evrenin yaklaşık on dört milyar yıldır sürekli şişen bir balon gibi genişlemekte olduğu bilimsel olarak tespit edilmiş bir gerçektir. Evren bu şekilde sürekli genişlediğine göre bu genişlemenin başladığı bir anın yani bir başlangıç noktasının olması gerekir.

Genişleme olayında filmi geriye sarıp geçmişe doğru gittiğimizde her şeyin başladığı yere evren'in oluşum anı olan yaklaşık on dört milyar yıl önceki “Big bang/Büyük patlama”nın olduğu o ana, o noktaya gitmiş oluruz. İşte o nokta “evrenin tohumu”dur. 
    
Bu tohum, sonsuz  yoğunluk da enerjiye sahip, hacimsiz soyut bir nokta idi. Bu soyut noktanın, tohumun patlamasıyla sonsuz yoğunluktaki enerji birikimi hızla yayılmaya başladı.

Patlama tek bir başlangıçtı fakat ardından iki evren “madde ve anti-madde alemleri”oluştu. Bu iki evren aynı yerde, aynı miktarda, birbirinin kopyası olarak fakat zıt yüklü, ayrı zaman da (geriye ve ileriye giden iki zaman şeklinde oluştular) var oldular. Bu Kur'an da (zariyat suresi 49) "Her şeyi iki eşten (pozitif - negatif güç, gen sarmalını olarak) çift yarattık. Belki düşünüp ibret alırsınız." şeklinde ifade edilmiştir.

Günümüz bilimi de evrenin oluşum anında eşit miktarda madde ve anti-maddenin oluştuğunu teorik olarak tespit etmiştir. Fakat biz sadece madde alemini onun da çok azını (yaklaşık yüzde beşini) görebilmekte ve kullanabilmekteyiz. 

Anti-maddeden var olmuş alemleri ise görüp, tespit edemiyoruz. Oysa ki yapılan hesaplamalara göre tüm evren de madde kadar bunun karşılığı olan “anti-madde” nin bulunması gerekmektedir.

Fizik kuramlarına göre “kütle=çekim gücü” olması gerekir. Fakat evrenimizdeki mevcut çekim gücü, gözlemlediğimiz, tespit ettiğimiz kütlenin çok, çok üzerindedir. Bu da sahip olduğumuz teknolojiyle göremediğimiz, tespit edemediğimiz yüzde doksanların üzerinde bir “kayıp bir kütle” nin varlığını ortaya koymaktadır.  

İşte bilim bugün o patlama anını laboratuvar şartlarında gerçekleştirmek suretiyle yaklaşık on dört milyar yıl önce meydana gelen bugün bildiğimiz, bilmediğimiz, her şeyin kaynağı olan varlığın başlangıç noktasını gözlemleyerek, madde ve anti-maddenin bilinmeyen sırlarını keşfetmeye çalışıyor. 
  
İsviçre'nin Cern laboratuvarlarında yıllardır bir çok devlet yerin yüz metre altında, binlerce bilim adamı ile milyarlarca dolar harcayarak kurulan dev laboratuvarlarda şimdiye kadar bir türlü gözlemlenemeyen, bulunamayan bu çok büyük miktarda ki “kayıp kütle ve anti madde”nin sırlarını keşfetmeye çalışmaktadırlar. 

Enerjinin insanlık için çok önemli olduğu dünyamız da, yeni ve güçlü enerji kaynaklarına sahip olabilme isteği, insanlığın böylesine yatırımlar ve çalışmalar yaparak arayışlarını sürdürmesine neden olmaktadır.

Günümüz de uzay araçlarında yakıt olarak sıvı hidrojen ve oksijen karışımı kullanılmaktadır. Bu yöntemle bir tonluk bir cismi dünya yörüngesine oturtmak yaklaşık beş milyar dolara mal olmaktadır. Oysa 10 mg lık bir anti-madde den elde edilecek enerji ile bu yakıtın 120 tonunun yapabileceği işi yapmak mümkün olabilecektir. Veya bir gr. anti-maddeden elde edilecek enerji  ile bir otomobilin 100 bin senelik yakıt ihtiyacını karşılamak mümkün hale gelebilecektir.

Örneklerden de anlaşılacağı gibi evrende mevcut olup ta kullandığımız enerjinin çok üzerinde şu ana kadar var olduğunu bildiğimiz fakat nerede olduğunu bulamadığımız bir kayıp enerji mevcuttur. Bu da birileri tarafından bulunarak kullanılmak üzere beklemektedir. Bu zenginliğe, bu güce sahip olacak olanlar, insanlık ve evren üzerindeki hakimiyetlerini fazlasıyla arttırabileceklerdir.

Holografik yapı gereği her varlık, her zerre tüm kozmosu, bütünün tamamını “data” olarak özünde bulundurmaktadır. 

Bundan dolayı evren(makro-kozmos) ve insan(mikro-kozmos) orijini aynı özden alan yaratılışın ifadeleri” olmaları nedeniyle “insan ve evren” bir birlerinin yansımasıdırlar.

İnsan da özünde bütünün tamamını barındırmasına rağmen, bu muazzam kapasiteyi fark edemediği için kendisini beş duyunun algılama kapasitesi ile sınırlayıp, bir koza örüp, kendisini bu kozanın içine hapis ederek kapasitesinin çok azını (yaklaşık yüzde beşini) kullanarak koza (dünya)sında yaşamını sürdürmektedir.

Bu arazisinde hazine saklı olup ta bunun farkında olmayan, bu hazineyi bulmak için hiçbir çalışma yapmayan bu yüzdende tüm yaşamını fakirlik, yoksulluk ve mahrumiyet içinde geçiren insanın haline benzemektedir. 

İnsan Dünya daki yaşamı sırasında bilincinin kapasitesini zenginleştiremediği  taktirde, zamanı dolduğunda bilincinin bloke olup transfer olduğu, ölüm ötesi boyutta sahip olduğu kapasite oranında, enerji fakiri olarak mahrumiyetler içerisinde sonsuza kadar yaşamını sürdürecektir.

Bunun yanı sıra, kendindeki muazzam kayıp madde(enerji) nin, bir şekilde farkına varıp ta dünya yaşamı süresinde maddi ve manevi imkanlarını seferber ederek, yapacakları arayış ve çalışmalar neticesinde beyinlerindeki gücü (enerji) yüzdesini  arttırıp, bilincine yüklemiş olanlar, transfer oldukları boyuttaki (ölüm sonrası) zenginliklerini o kapasite oranında yaşayacaklardır.

Yorumlar