Reenkarnasyon gerçeği

Dünya(mız)da algıladıklarımızı bütünsellikten ayrı beş duyu ve ona bağlı sınırlı verilerle değerlendirdiğimizde işin aslını, hakikatini kavramak mümkün olamamakta, anlamasakta algıladığımızı kabullenmek zorunda kalmaktayız.

Hz.Mevlana'nın “Mesnevi”sindeki meşhur “körlerin fil tarifi” hikayesinde olduğu gibi, fil bir bütündür, ama kör insanlara bu nedir? diye sorulduğunda birisi bacağını tutar, ağaç olduğunu söyler. Burnunu tutan hortum, kuyruğunu tutan fırça der. Hiç biri “ben bir fil tutuyorum” diyemez. İnsanın, en büyük problemi de budur. Olaylara holistik (bütünsel) bakamadığı için her şeyi beş duyu organının, algılama kapasitesi oranında değerlendirerek, yorumlayıp var olarak kabullenir.

“Reenkarnasyon” yani öldükten sonra, ruhun bir başka varlıkta (insan, hayvan, vb.) yeniden bedenlenerek dünyaya tekamül edene kadar, defalarca gidip, geri gelmesi binlerce yıldır, uzak doğu dinleri başta olmak üzere, eski Mısır, kuzey Avrupa, hatta İslam dininin bünyesinden açığa çıkmış birçok mezhepte de inanılan bir görüş olmuştur.

Ruhani liderlerin evrensel gerçeklerin, anlaşılabilmesi için kullandıkları mecaz ve sembolik sözlerinin insanlar tarafından işin hakikati olarak algılanmasından dolayı “reenkarnasyon görüşünün” asıl ifade ettiği gerçek saptırılmış, bozulmuş, bütün insanlığı, tek beden, tek ruh olarak düşünemeyişin oluşturduğu sınırlı, şartlanmış, bakış açısı sonuçta bütünden ayrı, birbirinden bağımsız, birimsel ruhların tekamülü anlayışını ortaya çıkarmıştır.

Reenkarnasyon inancı için referans gösterilen “Buda, insanlara bilinçte yaşanacak tekamül sonucu nirvanaya ulaşmalarını önermekte" kendini et, kemik yığını görüp ölüm ile yok olup toprağa karışacağını düşünenlere, kendilerinin bir bilinç varlık olduklarını, bedenin toprak olmasından sonra yaşamın devam edeceğini, tek’ten var olmuş “tek”ler olduklarını beden değil, kutsal ruhlar, olduklarını, ruhlarını arındırırlarsa (yeni bir veri  tabanı ile, gelen evrensel verileri değerlendirebilirlerse) benlikten, birimsellikten arınıp teklik boyutunda nirvana da yaşayacaklarını anlatmıştır.

Fakat o günün mevcut şartları nedeni ile mecaz ve sembolik bir dille anlatılan gerçekler, İslamiyette ve diğer inanç sistemlerinde olduğu gibi bu mecazi ifadeler işin gerçeği gibi algılanmış, bazı çevrelerce de, kasten bu şekilde algılatılmak sureti ile insanların bu görüşü bir inanç sistemi olarak kabullenmeleri sağlanmıştır.

Reenkarnasyon, zaten büyük yoksulluklar yaşayan halkında avunma aracı olmuş ve bu görüş hem dini, hem de siyasi yöneticiler tarafından da isyan ve kargaşalara karşı desteklenerek, halkı hallerinden razı edip, eğer bu sükunet ve iyi hallerini korurlarsa, bir sonraki yaşamlarında zengin ve iyi yaşayan sınıf arasında, yer alabileceklerine inandırılarak pasifize edilip, sömürülmek yoluna gidilmiştir ki!. Halen de bu durum devam etmektedir.

Reenkarnasyona inanan veya kendi istedikleri şekilde bu inancı, insanlara kabullendirmek isteyenler kutsal kitapları, peygamberleri ve Mevlana gibi alimlerin sözlerini, kendilerine göre yorumlayarak, sanal dostlarının/cin'lerin de desteği ile reenkarnasyonun gerçek olduğu konusunda kanıt oluşturma yarışına girmişlerdir.

Reenkarnasyon vasatın altındaki kısıtlı bir bilinç ve bilgi seviyesinde olan kişilerin, ilkel düşünce yapıları dolayısı ile sahip oldukları bir inanç şeklidir. Ne “Kur'an ayetlerinde, ne Buda'nın, ne Mevlana'nın sözlerinde, ifadelerinde insan ruhlarının başka varlıkların (insan, hayvan, vb.) bedenlerinde tekamüle ulaşana kadar dünyaya defalarca gidip tekrar gelmeleri olayı kastedilmemiştir.

Hepsinin kastettiği “teklik bilinci” içerisinde holografik yapı gereği, öz de var olan bütüne ait tüm data (dijital bilgi) ile insanın dünya yaşamı içinde veri tabanını/bilincini olumlu yönde formatlamak sureti ile olumsuz verilerin silinip yeni bir veri tabanı oluşturulmasını tasavvufi tabirle “ölmeden önce ölmeyi”  Baa’s olmayı (bilincin yeniden doğuşunu) bilincin teklik boyutunda ki tekamülünü kastetmişlerdir.

Bu olay Kur'an’da (Müminün suresi/ 99-100) “Birine ölüm geldiğinde o kimse, Rabbim ne olur beni (dünya yaşamına) geri döndür. Tâ ki önemsemeyip, uygulamadığım şeyleri, sonsuz geleceğime faydalı olacak çalışmaları yapayım der. Hayır (geri dönüş asla mümkün değil)! yeniden  bâ's olunacakları sürece kadar (geri dönemezler, ikinci defa dünya yaşamı) mümkün değildir" şeklinde Kuran’da ifade edilir.

Reenkarnasyon yaşadığını iddia edenler ise alt bilinçlerinde mevcut olan tümel bilgi (data) nın, herhangi bir sebeple beynin denetleme mekanizmasının devre dışı kalması neticesi bazı bilgilerin üst beyinde açığa çıkması olayını, bu durumu yaşayanların kendi deneyimleri zannetmelerinden kaynaklanmaktadır.

Bugün modern bilimin, atom altı/kuantum fiziğinin tespitleri sonucu “geçmiş-gelecek” çokluk gibi kavramlar, kişinin kendi veri tabanının oluşturduğu karşılığın sonucu olarak algılanan sanal şeyler olduğudur.

Zamanın “tek an” olması ve evrenin holografik (zerrede, bütünün kodlu oluşu) nedeni ile aslında gelme, gitme, ölme diye kavramlarda söz konusu değildir. Varlığın kendini ben(lik) olarak kayıtlaması ile oluşan sınırlama neticesi başlangıç ve sonuç kavramlarının, beyin tarafından doğum ve ölüm olarak algılanmasıdır. 


Aslında “bilinç” hiçbir zaman yok olmadığı için, beynin dünya yaşamında (biyolojik bedende) iken oluşturduğu veri tabanının gelen mana (esma) yüklü frekans dalgalarını değerlendirip, yorumlaması neticesinde içten-dışa projekte olanın, dıştan-içe şeklinde algılanması ile her boyutta (rüya, ölüm ötesi, vb.) madde dünya zannı/algılaması oluşmaktadır.

Biyolojik bedende ki yaşamımızda bilincimizde ne şekilde bir veri tabanı oluşturmuşsak, bilinç kendini bulup,algıladığı her boyutta (ölüm ötesi, rüya, vb.) bize o veri tabanı (yazılım) üzerinden değerlendirme, yorum yaparak dünyamızı/yaşadıklarımızı oluşturmaktadır.

Kendisini dünyada yaşayan, birimsel bir benlik olarak algılayıp, veri tabanına "reenkarnasyon inancını" kodlayan kişi dünya yaşamı süresince oluşturduklarının neticelerini, alt bilincinin değerlendirmesi (vicdan muhasebesi) neticesi bulunduğu her boyutta kabullendiği, şartlandığı, doğrultuda, kendi dünya(sın)da, (rüyada olduğu gibi) gerçek zannederek yaşayacaktır.


Uzak doğu kökenli olan kişisel gelişim adı altındaki bu tarz ekoller bireysel egoyu, benliği, nefsi besleyen şeylerdir. Bunlar, islam tasavvuf öğretisinin, en alt tabakasını(nefsi emmare) oluşturur.
Tam olmadığı, ana hedefe götürmediği için iki ucu keskin bıçak gibidir.


Sistemin tamamına vakıf olmadığı için, benliğe dönük gelişim sağlar. Başlangıçta olumlu neticeler aldığını zanneden insan gerekli bilgi birikimine sahip olmadığı için kontrolü kaybederek, nefsani(cinni) yapıların kontrolü altına girer. Oysa, nefsin köreltilip, ruhun beslenip, yükseltilmesi, teklik bilincinin fark edilerek, yaşama geçirilmesi gerekir.

Yorumlar