Depresyon - Allah ile İrtibatın kesilmesi - Hayret makamı

İnsanın yaşadığı tüm kaygıların, stresin, mutsuzluğun, yaşamdan zevk alamamanın, kısaca depresif durumun altındaki ana sebep, olaylar arasındaki bağlantıyı, evrenin özündeki bütünlüğü, mükemmel işleyen sistemi görememekten dolayı, Allah ile irtibatın kopmasından kaynaklamaktadır. Allah ile irtibat koptuğu zaman insan mutsuz olur.

Farkındalıktan uzak, bütünden ayrı kalan insan neyi, nasıl yapacağını bilememekte, bu yüzdende yaşama bakışını, değerlendirmesini, felsefesini ve tüm enerjisini, bireysel varlığı için olmazsa, olmaz olarak gördüğü madde üzerine yoğunlaştırıp dünyevi gündelik bilinç hallerinde takılı kalmaktadır.

Bunun nedeni, genetik ve çevresel faktörlerin oluşturduğu şartlanma ve değer yargılarının veri tabanını programlaması ile oluşan bireysel ben merkezli algılamalardır. İnsan bu algılamalarla zihninde dünyevi, maddesel “ben" düşüncesi ile açığa çıkan sahiplik olgusunu oluşturur. 

Oluşan bu algı, zihinde bütünden(Allah’tan) ayrı bireysel, bağımsız varlık algısı oluşturduğu için bilinçaltında bir eksiklik, bir yalnızlık hissinin oluşmasına neden olur ve ona Allah’tan uzaklığı yaşatır. Bu Allah ile irtibatın kopması demektir.   

İnsan bu kopukluk sürecinde, hakikati ile dışsallığı arasına ördüğü duvarların arkasındaki benliği ile dünyasında(kozasında) yaşarken, ruhu ise özünde var olan hakikatine ait esmaların oluşturduğu baskılar ile ister, istemez sıkılır, bunalır, hüzünlenir. 

İnançsızlığı dolayısı ile Allah’tan uzak kalmanın verdiği yalnızlık ile insan benliğine, dolayısı ile sahiplendiklerine yönelik vehim, vesvese kaynaklı tehdit algıladığında zihninde çeşitli kaygı ve korkular oluşur. 

Bu kaygılarla karamsarlığa kapılıp, benliğinin tehlikede olduğu zannına kapılıp, kendisini çaresiz, bitkin hisseder, hiçbir şeyden zevk almaz duruma gelip yaşamdan uzaklaşır. Bunalımlı, depresyon denilen cehennemi halleri yaşamaya başlar.   

Depresyon, Allah ile irtibatın kopması neticesi kalp gözünün(basiret) kapanması ile mükemmel işleyen, sistemin farkındalığından uzaklaşan insanın içine düştüğü durumdur. 

Bu vahim durum sahiplendiklerini koruyup, kontrol edebileceği zannı ile insanın girdiği ağır yük altında ezilen benliğinin feryadı, gelecek kaygısı ile zihnin hissettiği aciziyet duygusunun, benlik üzerindeki negatif etkisidir.   

İçine düştüğü bu depresif durumun oluşturduğu kaygılarından zihnini uzaklaştırıp, kaçmak isteyen insan yeme, içme, tüketim hırsı, şehvet, alışveriş, vb. tatmin araçları ile geçici de olsa zihnini oyalayıp, uyuşturup, uyutma yoluna gider. 

Zihni meşgul edip, oyalayan tatmin araçlarının etkileri geçip, uyandığında ise dünya(sı)nın tüm yükünü, kaygılarını tekrar omuzlarında hissetmeye başlar. Arş’tan uzaklaşıp, gittikçe dibe inen ben merkezli bu kişilik yapısı, her seferinde kendisini dibe çeken kaygıların bağlarından koparıp, beynini oyalayacak daha güçlü yeni arayışlar içine girer. 

Her seferinde dozajı artan bağımlılık araçlarının etkisi ile hakikatinden iyice uzaklaşıp, bağımlılıklarının esiri olan insan, huzurdan iyice uzaklaşır. Her şeye isyan etmeye başlar. Bu kısır döngü her seferinde artarak, geride bitik bir beden ve ruh yapısı bırakıncaya kadar devam eder. 

Bu vahim durumu yaşamak istemeyen insanın ise öncelikle bilincini, maddeye dönük algılama oluşturan gündelik bilinç hallerinden, Allah ile irtibatlı yüksek frekanslı üst bilinç hallerine çıkararak burada tutabilmesi gerekir. Bunun reçetesi de ilahi mesajlarda “ibadet” adı altındaki çalışmalar olarak verilmiştir. Hz. Muhammed’in(sav) tabiri ile "İbadet Allah’ı birlemek ve bilmektir”.

Allah ile irtibatın kesilmemesi için en önemli çalışma, tefekkür içerisinde farkındalık sağlamaktır. Bunun içinde insanın her an yediği, gördüğü, yaşamı içerisinde oluşan her şeyin(suretin) arkasındaki suretsizi fark etme gayreti içerisinde, uyanık olması gerekir. İnsan bunu yoğun tefekkür ile kendi bilincinde ulaşacağı farkındalık neticesi gaflet uykusundan uyanarak gerçekleştirebilir. 

Uyanık olmak, insanın tefekkür ile zihnini sıradanlıktan kurtarmasıdır. Sıradanlıktan kurtulan zihin bir meyveyi, eline alıp, yemeye başladığında, üstündeki ambalajının, içindeki şekerin, vitaminlerinin, minerallerinin en mükemmel şekilde oluşturulmuş olduğunu görmeye başlar. Bir lokmayı ağzına attığında, en mükemmel şekilde fabrika gibi vücutta değerlendirilip, ayrıştırılıp, gerekenin gerektiği kadar, gereken yerlerde değerlendirildiğini, bir canlının anne karnında, hiçbir müdahale olmadan her şeyinin en mükemmel şekilde oluştuğunu, vücudundaki milyarlarca hücrenin görevlerini en mükemmel şekilde yaptığını hayretler içerisinde fark eder. “Allah’ım, hayretimi arttır!” Hz. Muhammed(sav)

Yaratılıştaki bu mükemmeliyeti fark edip, seyre dalan insan hayretten, hayrete düşer. Bu mükemmeliyet karşısında benliğinin acizliğinin farkına vararak, bir hiç olduğunu idrak ettiğinde, Allah’a teslim olur ve “Biz ona, şah damarından daha yakınız”(Kaf suresi /16) ayetinin huzur ve güven verici etkisini tüm benliği üzerinde hisseder. 

Allah’ın her an yanında olmasının kendisine verdiği güven duygusuna sahip olan insan, korkmadan, kaygı duymadan olan ve olması gereken her şeyin olması gerektiği gibi en mükemmel şekilde oluştuğunun idraki ile her şeyin Allah’tan geldiğini, yaşam içerisinde nefsine zor gelen şeylerin bilinçsel tekamülü için yaşanması gerekli şeyler olduğu bilinci ile kaygılarından uzak, huzurla yaşamını sürdürür.  
  
Bu bilince ulaşan insan nefsine hoş gelen şeylere şükürler olsun derken, nefsine zor gelen, aksi bir durumla karşılaştığında da hamd olsun (en doğru değerlendiren Allahtır, en hayırlı olanı Allah bilir) diyerek, tevekkül eder, huzurda kalır.

Huzurda kalan insan sahip olduğu değerlerin farkında olarak (şükür) ile ne geçmişin keşkelerine, nede, geleceğin kaygı ve beklentilerine takılmadan an da yaşamını sürdürür. Gülün kokusu, yediğinin tadı, duyduğu her şeyin anlamı derinleşir. İçinde bulunduğu değerlerin farkındalığı ile evrendeki her birime sevgi ve aşkla bakar. Gören, duyan, koklayan, evrenle bir olup, her an huzurda ve tam olmanın hazzını duyar. Mutlu olur. 

Kısaca, huzurda kalıp, mutlu olmak için, dış görünüşünde insan gibi halkla yaşa ama içinden Allah gibi (tek varlık bilinci ile görüp, algılayarak) tefekkür ile düşünmeye çalış.. Varlığı her şekle bürünebilen yapıya sahip tek bir vücut olarak gör. Gördüğünde önce Allah’ı sonra büründüğü şeyi gör ve bunun farkında ol ki! Sürekli Allah’la irtibatta olasın, huzurda kalıp, mutlu olasın..

Yorumlar