İlla Edeb

Eskiden, mektep, medrese, tekke ve hatta evlere kadar birçok duvarı süsleyen, hattatların, tablo haline getirdiği "Edeb ya Hû!" sözünü insanlar, başlarını kaldırıp her okuduklarında kendilerini içinde bulundukları gafletten uyandırmaya, hakikati görmeye davet eden bir dua, ilahi bir mesaj olarak algılarlardı. 

Çünkü cehaletini, gafletini fark eden insanın, onu giderme yolunda çaba sarf etmesinin, edebin en alt basamağı olduğunun farkındaydılar. 

Girdim ilim meclisine, 
Eyledim ilmi talep, 
Dediler ilim geride,
İlla Edeb, illa Edeb  (Yunus Emre) 

Erenler “Edeb” üzerinde çok durmuşlar “Edebsiz kemâl olmaz” demişler.

Tabii!.. İfade edilen elini önüne bağlayıp, el pençe durup, boyun bükmek anlamındaki edeb değildir. Bu cahilin edeb anlayışıdır. 

İlim sahibi arifin hal edindiği “edeb” Allah’ın sonsuz ve sınırsız varlığını düşünsel boyutta idrak ederek, evrendeki hiçliğin idraki ile haddini bilmektir. Manası "lâ ilahe illallah", bilinci “Vahdaniyet” (çoklukta Hakk’ı görmek ve birlemek), yolu Huzur, mekânı Cennettir. 

İnsanın, varlığı, kainatı ve yaratılışı tefekkür ederken, yaşamındaki her şeyin Allah'ın tecelli sıfatının karşılığı olarak oluştuğunu fark etmesi, bundan dolayıda gerçek muhatabının Hakk olduğunu anlamasının kendisine getirdiği mükellefiyetin, sorumluluğu içerisinde davranmanın adıdır, edeb...  

Edebin manasını idrak eden, var olan her şeyin suretlere bürünmüş Allah’ın manaları olduğu bilinci ile hiçbir şeyi yargılamadan, her şeyin kendi manasını oluşturmak sureti ile Allah’a hizmet ettikleri bilinci ile her şeye saygı duyarak, haddini bilerek, hakkını vererek, korunarak yaşar. 

Edeb, nefsine hoş gelen şeylere sahip olmanın mutluluğu, sevinci ile “Şükürler olsun” diyen insanın.. Nefsine zor gelen, aksi bir durumla karşılaştığında da “Hamd olsun” (en doğru değerlendiren Allah’tır, en hayırlı olanı Allah bilir) diyebilmesidir.

Edeb, yaratılmışta, yaratanı gördüğünden, yaratılana hürmet gösterip, kızmadan,  öfkelenmeden, yargılamadan hiçliğin idraki ile Allah’ın tecellilerini seyredenin halidir. 

Edeb, her şeyin Allah’ın takdiri içerisinde yerli yerince olduğu, hiçbir şeyin Allah’tan ayrı olmadığı bilinci ile yargılamadan, itiraz etmeden her halinden memnun olarak her şeyi hayırla, sevinçle karşılayarak, huzura varmanın yoludur. 

Bunun farkında olmayan ise Allah’ın suretlerdeki tecellisini göremediği için, her şeyden, her halinden şikayet ederek, her şeyi kendince yargılayarak, Allah’ın huzurundan kovulan isyankar (şeytan) olma durumuna düşer. 

Bunun adı “Edebsizliktir”. Edebsizliğin bilinci “Şirk” (biri, çok görmek), yolu Huzurdan uzak olmak, mekânı Cehennem dir. 


Aklım kalbime; ''İman nedir?'' diye sordu: Kalbim ise aklımın kulağına eğilerek dedi ki; ''İman edepten ibarettir. '' (Hz. Mevlana)

“Edeb, bir taç imiş, Nur-u Hüda’dan 
Giy o tacı, emin ol, her beladan”   (Aziz Mahmud Hüdai Hz.)


İnsan nefsen geliştikçe, edebinde de artış olur. Davranışları düzelir, insanlaşır. Bu nedenle nefsin tekamülü ile edep doğrudan ilişkilidir. 


Edep, kelimesi Arapça'da, elif(1), dal(4), ve be(2) harfleri ile yazılır. Bunların toplam ebced değeri yedidir. Bu nedenle tasavvufta yedi rakamı nefs mertebelerini temsil eder ve nefs yedi mertebede incelenir. Ruh, bedene girince yedi perde ile asli halinden perdelenmiştir. Bunlar nefsin dereceleri, makamlarıdır.

Birinci nefisten yedinci nefse doğru gelindikçe ve her perde kalktıkça, maddi varlık, insanı daraltan karanlık hal, dünyevi yoğunluk azalırken, derece derece ruhaniyet, nuraniyet ve letafet artar, ruha manevi alemden ışıklar sızar.

Tam perdeli halinde ise hiç ışık sızmaz. Perde sayısı azaldığı oranda nefis saflaşır. Nefis terbiyesi, bir merdivenin basamakları gibidir. Her Nefs’in, kendine göre seyri, hâli, ismi, müşahedeleriyle vasıf ve özellikleri vardır. 

1) Nefs-i Emmare (Nefse dönük,hayvani, emredici olan nefis)

2) Nefs-i Levvame (Kendisini kınayan nefis)

3) Nefs-i Mülhime (İlham alan nefis)

4) Nefs-i Mütmainne (Tatmin olmuş nefis)

5) Nefs-i Raziyye (Allah’tan razı olmuş nefis)

6) Nefs-i Marziyye (Allah’ın kendisinden razı olduğu nefis)

7) Nefs-i Sâfiye (Kemale ermiş, tamam olmuş nefis)

İnsanların çoğunda Emmare türü Nefs görülmektedir. Levvame ondan biraz az, Mülhime, Mutmainne daha azdır. Bu azalma, aşağıdan yukarı doğru gidildikçe artarak devam eder. Safiyye Nefs sahibi kul sayısı ise çok azdır. 

Yorumlar

Yorum Gönder