İnsan'ın sırrı ayna - Yaratan ve yaratılan - Allah'ın gazabı

İnsan kime bakarsa baksın, gördüğü kendisidir. Karşısında gördüğü aksi, huysuz, çarpık, çurpuksa, o aksilik, huysuzluk, çarpıklık, çurpukluk aynaya yansıyan kendi görüntüsüdür. Önemli olan insanın kendisidir. Kendisini düzeltenin görüntüsü de düzelir ve böylece aynadaki aksilikler, çarpıklıklar kaybolur. Zira görülen suret, kopyadır, hakikat ise o suretin içindekidir.

Dünya bize, bizi gösteren bir ayna, İnsan içte olan (isteklerinin, niyetlerinin) dışa yansıması neticesinde oluşan aynadaki hayali görüntü ile dünya(sın)da var olmaktadır.


İnsan iç dünya(sın)da kendisi için hayra hükmedip, hayrı istediği gibi, şerre hükmedip, şerri de dünya aynasına yansıtabilir.  

İyi veya kötü bir oluşum kişinin dünyasında açığa çıkmışsa, aslında kişi onu kendisi farkında olmadan çağırmış, dünyasına davet etmiştir. Çünkü Allah’ın sisteminde, kim dünyasında (aynasında) neyi yaşıyorsa, o onun içindeki hakikatin (niyetin) dışarıya yansıyan tezahürüdür. 

"Bilinçlerinizde (niyetinizde, düşüncenizde) olanları, açıklasanız da saklasanız da Allah onların karşılıklarını size yaşatır.”(Bakara suresi/284)

Evet!..Hakimiyet sadece Allah’a aittir. Kimse bunu değiştiremez. Ama, Allah yeryüzünde bir sistem (sünetullah) dahilinde işlemektedir. 

Allah zorlayıp, hükmeden bir ”İlah ve Tanrı” değildir. İlah ve Tanrı kendi varlığı dışında olan varlıkları zorlar, onlara hükmeder. Kendisinden başka ikinci bir varlık olmadığı için Allah'ın hükmedeceği kimsede yoktur. Yani, Allah zorlamaz, hükmetmez. O sadece, OL der. OL ur.

İlahlık (hükmetmek) sınırlı esma terkibine sahip (melik) olan insanın göreceli işidir. İnsanın var olabilmesi için Melik(sahip), İlah(hükmeden), Rab(şekillendiren)  vasıflarına ihtiyacı vardır(Rab ismi melikliği ve ilahlığı da içinde barındırır.) 

İnsan(nâs) terkipsel yapısındaki (rabb'indeki) bu vasıfları kullanarak yapacağı seçeneklerle kendi dünyasında hayrı veya şerri kendisi oluşturur. 

“Kalp’lere aldatıcı vesvese veren cin ve şeytanın (bilinç altı gizli enerji, frekansların) oluşturacağı her türlü şerden,  nâs’ın rabbine,  nâs’ın melikine, nâs’ın İlahına sığınırım.”(Nâs sûresi)

Dünya aleminde, Allah’ın sistemi (sünetullah) herkes de kendinden, kendine prensibi doğrultusunda,  otomatik olarak işlemektedir. Rab hükmüyle insan sistem dahilinde, kendi dünyasının ilahı (hükmedip, oluşturanı) dır. Yani kısaca dünyasında açığa çıkanları seçip, yönlendiren farkında olmasa da aslında insanın kendisidir.

İnsan iç aleminde, hangi duygular ve niyetlerle hükmediyorsa, karşılığını dünya aynasındaki yansıması olarak, Allah’ın sistemi dahilinde otomatik olarak anında alır. 

“Muhakkak ki Allâh Seriy'ul Hisab'dır (yapılanın hesabını pek çabuk görendir)  Allâh, herkese edindiğinin sonuçlarını yaşatarak, kazandığının karşılığını verir. “(İbrahim suresi/51)

Allah’ın sisteminde, her şeyin bir karşılığı vardır. İnsan yaptığının karşılığını alır. Sistemin kurallarına uyarsa “nur” olur, dünyası aydınlanır. Uymazsa “nar” olur, yanar, dünyasını cehennem eder. Yani kendi yaşamına hükmeden (ilah) kişinin kendisidir.  

Yani, Allah kimseye kızıp eziyet etmez, yakmaz, cehennemine atmaz.

Allah’ın gazabı denen şey, Allah’ın sistemine(sünetullaha) ters bir yaşantı içinde olanların otomatik olarak karşılaşacakları, yani yaptıklarının karşılığı olarak sistemden alacakları karşılığı ifade eder.

Örneğin; Allah ateşe Ol demiştir. Ateş, yakmak, aydınlatmak, ısıtmak seçeneklerine sahip  “değiştirilemez kader hükmü” ile sistem içerisinde(sünetullahda) yerini almıştır. (külli irade)

İnsan ise sahip olduğu sınırlı “Rab” hükmü ile ateşi hayrına (ısınmak, aydınlanmak, vb.) kullandığı gibi, şerrine (kendini yakmak) içinde kullanarak, bir şekilde seçeneklere cüzi iradesi, rabb’i ile hükmederek yön verebilir.(kaderin, kazasının değiştirilebilmesi hadisesi) 

Ateşin içine elini sokup, Allah beni korur, bana bir şey olmaz. Ateş beni yakmaz diyemezsin. Allah’ın sistemi (sünetullah)da ateşin var oluş sebebi, fıtratı yakmaktır. Buna uymayan, sisteme uygun davranmayan, korunmayan yanmaya mahkumdur. 

Elini ateşe sokanın eli yanar. Allah bana kızdı da ateş beni onun için yaktı demek ne kadar yanlış ise başına gelen bir sıkıntıda Allah bana kızdı da onun için, bana bu durumu yaşattı, beni cehennemine attı demek de o kadar yanlıştır.

Yani, İnsan rab’lığının sınırları içerisinde, sahip(melik) olduğu terkibini oluşturan esma’lara, ilah vasfıyla hükmederek, kendi dünya aynasındaki görüntüyü hayrına veya şerrine şekillendirir.

İnsan varlığı tek, bütün olarak görüp, ne yapıyorsa aslında yaptığı her şeyi kendine yaptığının farkında olmalıdır. 

Bu oluşum sırasında, kişinin bilincinde, yaratan(rab) ve yaratılan(kul) birbiri ile iç içedir. Varlık sınırlı terkipsel esması ile “rab”(yaratan, şekillendiren) konumunda iken, bunun aynadaki aksi olarak şekillenen hayali görüntü itibari ile de“kul” (yaratılan)konumundadır.

Yalnız, şunu çok iyi kavramak gerekir ki!.. Sistemde hiçbir varlığa, mutlak surette müstakil bir var oluş içerisinde sınırsız güç ve hakimiyet verilmemiştir. Her varlığın gücü, kendi esma terkibi “rab’liği” ile sınırlıdır. 

Burada “La ilahe” kul, “İllallah” rab kısmına denk gelir. Bu ayırımın farkında olmayan rab’liği bedenine vererek firavun olur ve şeytanına hizmet eder. Ben oldum, ben rabb’im, ben biliyorum. Benim artık namaz kılmaya, oruç tutmaya, vb. ibadetlere, Allah kemâlâtının özelliklerinin bende açığa çıkmasını sağlayan çalışmaları yapmaya ihtiyacım yok demeye başlar.

Sonuç da sistemin gereklerini yerine getirmemenin karşılığı olarak "Allah"tan ayrı düşüp, ilâhî huzurdan tard edilmiş, yani, Ulûhiyet kemâlâtının özelliklerinin açığa çıkmasını değerlendirememesi yüzünden Allah’ın rahmetinden, dolayısı ile Allah’ın esmâ kuvvelerinden kendisini uzaklaştırmış, Allah’dan perdelenmiş olur. 

İnsanın şunu anlaması gerekir ki!.. Yaşam içerisinde özgür irademizle yaptığımızı zannettiğimiz seçimlerin belirsizliğinin ardında aklımızın alamayacağı kadar belirleyici, muazzam bir Allah sistemi (sünetullah) vardır. Önemli olan bunun farkındalığına vararak, Yapabileceğinin en iyisini yaptıktan sonra, Allah benim için ne takdir etti ise ben ona razıyım diyerek, tüm komutayı, emaneti sahibine teslim edip “rıza” bilinci ile. Allaha teslim (islam) olarak yaşayabilme konforuna ulaşmaktır.

Bu bilince ulaşan, evrendeki mükemmel işleyen sisteme (sünettullaha) şahadet etmiş/şahit olmuştur. Ve bundan sonraki yaşamını mükemmel işleyen Allah’ın sistemine teslimiyet içerisinde bir kul olmanın bilinci ile “Razı” olarak sürdürür. Rıza/teslimiyet üzerine kurulmuş olan sistem de razı olmanın bilinci ile varlık da her an tek olan Allah’ı görür, Allah’la yaşar. 

"Allah onlardan razı, onlar da Allah dan razıdır, İşte büyük kurtuluş ve kazanç budur." (Maide suresi/119)

Yorumlar

Yorum Gönder