Kur'an ve İnsan gerçeği - Abdest almak

Eriştiğimiz yaşam standartlarına rağmen insanlık kavga, kin, nefret gibi ilkellik ve cehaletin eseri olan davranışlarda bulunarak, bunların karşılığı mutsuzluğunu yaşamakta “Kur'an” gibi evrensel sistem ve düzenin tamamını özünde barındıran bir rehbere sahip olmalarına rağmen Müslüman ülkeler dünyadaki geri kalmış toplumları oluşturmaktalar. Peki neden?..

Kur’an iki yönlü bilgi ihtiva eder. Birinci yönüyle dünyevi yaşama yön veren beşeri bilgiler verir. Bir başka yönüyle ise zaman ve mekan üstü evrensel sistemi açıklar ve bu sistem içindeki insanın yerini anlatır.

Aslında, gerçek Kur'an, Ümmül kitap=Kainat’tır. Onu okuyabilenler gördükleri her şeyin birer “ayet” (hakikate kendilerini ulaştıracak işaretler) olduğunu anlarlar. Ve korunarak, yollarını bulurlar.(Sistemi en doğru şekilde kullanırlar)

Fakat algılama, tefekkür gücü zayıf(ümmi) olduğu için, “evrensel kainat sistem ve düzenini” okuyamayıp itimat (iman) ederek “hakikate” ulaşmak isteyenlere rehber olması için, ümmül kitabı okumuş olan zatlar (peygamberler) Mushaf(sayfalardan oluşmuş,ciltli beşeri kitabı) halka tebliğ etmişlerdir.

Biz ise "Kur'an'ı" beynimizde oluşturduğumuz veri tabanımızın bakış açısıyla anlamaya çalışıyor. Kur'an’ın kelime manasının (gramerinin) anlatılmak istenenin aslı olduğunu zannederek içsel mana katmanlarına ulaşıp “gerçek mesajı” alamıyoruz.  

"And olsun, insanlar için şu Kur'ân'da (hakikati) her türlü MİSALLERLE açıkladık. İnsanların çoğunluğu (misalleri gerçek olarak {muhkem} kabul ederek) hakikati örttüler."(İsra suresi/89) 

Aslında Kur'an’da anlam katmanları metnin içersin de iç içedir. Metnin dışı işin grameridir. Kabuk kısmıdır. Kur'an iç içe geçmiş bu anlam boyutlarından oluşmuştur.

Bunlar sırasıyla, hükümler(şeriat)-Allah'a giden yol(tarikat)-hakikat-marifet gibi algılama boyutlarıdır. Kişi kendisini yapacağı çalışmalar sonucunda hangi boyutta buluyorsa okuduğu “ayetleri(işaretleri)” de o mertebeden anlayıp, değerlendirerek, yoluna devam edecektir.


Bugün maalesef “Kur'an ayetleri” çoğunlukla hükümler(şeriat) boyutundan okunup, algılandığı için İslam dini hak etmediği bir yerdedir. Önemli olan her boyutun hakkını vererek en üst boyuttan Kur'anı okuyup, değerlendirerek yaşama geçirebilmektir. 

Kur'an’da mevcut olan her şey insan da mevcuttur. İnsan Kur'anı tam olarak anlayabilirse kendini de tanımış ve anlamış olur. Kendini tam olarak anlamış olanlar ise Kur'anı gerçek anlamıyla okumuş ve öğrenmiş olurlar. Bu seviyeye gelmiş olanlar ise “canlı Kur'an = kamil insan” olmuşlardır. “İnsan ve Kur'an ikiz kardeştir” Hz. Muhammed(sav) 

Kur'an “Kendi kitabını oku, hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter”(İsrâ Suresi/14) demektedir. Her insanın kendi kitabı (veri tabanı) olarak nitelendirilen bir “iç alemi vardır” Ve herkes kendi kitabının (veri tabanının) kapasitesi oranında verilen mesajları algılayıp, değerlendirdiği boyut dan Kur'an’la ikiz kardeşliğini yaşar.

Bir insanın bilinci o kitabı yazanın algılama seviyesine gelmeden o kitaptan tam olarak istifade edemez. Sadece o kaynaktan kendi veri tabanının sahip olduğu kapasite oranındakini  algılayabilir. Bunun içinde Arapça olmasına rağmen Kur'an’ın ne demek istediğini Araplar da anlamamaktadırlar. Şu anda Kur'an’ı açıklıyorum, tefsir ediyorum diyenler Kur'anın kelime anlamını, gramerini açıklamakta, mana boyutlarına ulaşama maktadırlar.

Bu yüzden de, Kur’an da “Onları yakaladığınız yerde öldürün” (Bakara 191) “Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün” (Tevbe 5) şeklinde ifade edilen ayetler, şiddet oluşturan hükümler olarak algılanmaktadır. 


Oysa Kur’an insanın kendisine hitap ettiği için içinizde sizi hakikatten uzaklaştıran içinizdeki düşünceleri, bu tarz zihniyetleri (maddeciliği, bencilliği, kötülüğü, vb.) öldürün demektedir.

Kur'an’da şifre olup olmadığı konusu ise, bugün modern bilim’in de tespit ettiği gibi "Kainattaki her zerre de bütünün tamamı (olmuş ve olacak her şey) holografik (dijital yazılım) olarak mevcut bulunmaktadır." Yani sadece “Mushaf içinde değil kainattaki her “zerre”de tüm bilgi kayıtlıdır. İş yazı da değil, onu okuyandadır.

Kur'anın gerçek mesajını anlayabilmenin yolu birimsel benlik, ikilik (şirk) oluşturan algılamalardan bilinci temizleyip, arındırarak teklik bilinci ile insanın okuduğu her şeyi kendinde bularak kendini okuması (hatmetmesi) ile olur.

Bilinçte ikiliği oluşturan düşüncelerden (şirkten) iç alemi temizlemeden gerçek mananın anlaşılamayacağı Kur'an’da belirtilmiştir. İç manaya ulaşılamayıp ayetin kelime manası esas alınarak açıklandığında el, yüz yıkanmadan (abdest almadan) Kur'ana, el sürmeyin, şeklinde anlaşılmaktadır. 

Gerçek mesajın anlaşılabilmesi için bilinci ikilik (şirk) den arındırıp, temizleyerek  teklik şuuru ile Kur'an’ın okunması tavsiye edilmiştir. 

Bu da, Kur'an’da “Bu Kitap, sadece arınmış, temiz olanların dokunabileceği(anlayabileceği) saklı(manası içinde gizli) alemlerin Rabbi tarafından indirilmis olan Kur'anı Kerim'dir. Temiz olmayanlar, (şirk’den, ikilikten) arınmamışlar, dokunmasınlar

(anlayamazlar)" (Vakıa suresi/77-80) şeklinde ifade edilmiştir.


Abdest, bilincin ikilikten(şirk) temizlenmesi olayıdır. “Abdest almadan Kur’ana dokunmayının” anlamı, bilincinizi, bakış açınızı şirkten temizlemeden (tahir olmadan) okursanız hakikati, gerçek manayı anlayamazsınız anlamındadır.

Abdest almaktaki amaç temizlikten öte, beynin elektrik ihtiyacının karşılanması, beynin topraklaması olayıdır. Hz. Muhammed(sav)in gerektiğinde bir bardak su ile abdest aldığını veya su olmadığında toprakla teyemmüm edilerek abdest alındığını düşündüğümüzde ana gayenin temizlikten öte elektriksel bir olay olduğunu fark ederiz.

Çünkü, topraklandığı zaman yerküreden vücuda doğru serbest elektron akışı oluşur. Ve bu serbest elektronlar insan için muhtemelen bilinen en güçlü antioksidanlar. 

Yeryüzü elektrikle yüklüdür ve vücuda elektron gönderir. Bu yüzden başın tepe bölgesiyle yerküre arasında bir potansiyel elektrik oluşur. Eğer vücut topraklanmazsa başta oluşan potansiyel elektrik ve onun zararlı frekans etkileri ile oluşan sıkıntılar(stres, bunalım,vb.) beynin doğru düşünme ve algılama işlevini engeller.  

Gün içerisinde topraklamayı birkaç kez gerçekleştiren insanların, özellikle duş alan kimselerin geceleri daha iyi uyudukları bilinen bir gerçektir. Topraklama neticesi beynin sol kısmı rahatlayarak, sağ kısmının daha iyi çalışmasını sağlar. Bu da olayların daha net ve sağlıklı algılanmasına sebep olur.

İnsan vücüdunu saran ve koruyucu kalkan görevi gören elektromanyetik alan(aura) vücuttan çıkan sıvı veya gaz çıkışı ile delinir. Elektro manyetik alanın tekrar sağlanması için böyle bir durumda abdest almak sureti ile elekromanyetik alan topraklaması yapılır.

Kuran’ın hükümleri ile algıladığımız yaşam arasında bir uyumsuzluk görüyorsak, bu bizim bakışımızdaki sınırlılıktan, yetersizlikten ve “Kuran’ın özünü” tam anlamıyla değerlendirememekten kaynaklanmaktadır.

Hz. Muhammed(sav)in "Bir saat tefekkür, bin sene nafile ibadet hükmüne geçer" hadisine rağmen" düşünüp, sorgulama, analiz yapmadığı için Kur'an’ın “gerçek mesajını” almaktan uzak, kelimelerin gramerini gerçek zannederek, “mana katmanlarına” ulaşamamış, ötedeki bir tanrıdan medet uman, şekil ve tapınma dini haline getirilmiş, içi boşaltılmış, bir din ile de varılacak yer maalesef insanlığın içinde bulunduğu (kin, nefret, fitne, ego, hoşgörüsüzlük, vb.) durumdan farklı olmayacaktır.

Yorumlar

Yorum Gönder